Genel anlamda arıcılık, bir amaç doğrultusunda "Arıları Kullanabilme ve Yönetebilme Sanatı" olarak adlandırılabilir. Teknik arıcılık için bilgi ve tecrübeye ihtiyaç vardır. Aksi halde, bilgi ve tecrübe olmadan teknik arıcılık hatta sıradan bir arıcılık bile yapmak mümkün değildir. Arıcılığa başlamadan önce arı ailesi (koloni), aile bireyleri ve koloninin yaşam düzeni ile arıcılığı ilgilendiren diğer konularda bilgi sahibi olunmalıdır.
Bilgi ve tecrübeden yoksun yapılacak arıcılık ekonomik kazanç bir yana, başarısızlıkla sonuçlanır.
Arıcılığın tarihçesi insanların mağara hayatı yaşadığı on binlerce yıl öncesine kadar gitmektedir. M.Ö. 7000 yıllarına ait mağaralara çizilen resimler, çok eski tarihlere ait arı fosilleri ve benzeri tarihi buluntular bu görüşü doğrulamaktadır. İlk insanlar doğal olarak ağaç kovukları ve kaya oyuklarına yuvalanan oğulları öldürerek ballarından yararlanmışlardır. Tarihi gelişim içinde taş devrinden itibaren; önce mantar ve ağaç kütükleri sonra da toprak ve kilden yapılmış kaplar kovan olarak kullanılmış ve zamanla bugün kullanılan kovanlar geliştirilmiştir. Gerçek arıcılık, insanların ağaç kovukları içinde yuvalanan arıları öldürmeden bir miktar bal almaları ve bir miktar balı da arılara bırakmaları ile başlamıştır. Arıların gen merkezlerinin Orta-Doğu ülkeleri olduğundan arıcılığın ortaya çıkması bu ülkelerde olmuştur. Bununla birlikte M.Ö. 1300 yıllarına ait olduğu sanılan ve Hititler devrinden kalma Boğazköy'deki taş yazıtlarda arılardan bahsedilmesi arıcılığın Anadolu'da da çok eski tarihlere dayandığını göstermektedir.Son birkaç yüzyıl öncesine kadar çok uzun bir süre ilkel olarak yapılan arıcılık, bir çok bilimsel buluş ve gelişmelerin ışığında günümüz arıcılığına kadar gelişme süreci yaşamıştır. Günümüz arıcılığına gelinmesinde; 1787 yılında ana arının havada çiftleştiğinin tespiti, 1845 yılında arı üreme biyolojisinin izahı, 1851 yılında çerçeveli fenni kovanın keşfi, 1857 yılında temel petek kalıplarının bulunuşu, 1865 yılında bal süzme makinesinin icadı, 1882 yılında larva transfer yöntemiyle ana arı yetiştirme tekniğinin keşfi ve 1926 yılında ana arılarda yapay döllemenin bulunuşu gibi icatlar katkıda bulunmuştur.
Kaynak: Güner KAYRAL Yeni Teknik Arıcılık 8.baskı
26 Mart 2008 Çarşamba
Arıcı kimdir?
Meslek Standartları Kurumunun tanımına göre; Arıcı, kendi başına ve belirli bir süre içerisinde, arılı kovan hazırlama, ana arı, oğul arı ve arı ürünleri üretme, arı kolonisinin bakım, beslenme, arı ürünleri hasadı, arıcılık araç, gereç ve ekipmanlarının bakım ve onarım işlemlerini yapma bilgi ve becerisine sahip nitelikli kişidir.Arıcı, işletmenin genel çalışma prensipleri doğrultusunda, araç, gereç ve ekipmanları etkin bir şekilde kullanarak, işçi sağlığı, iş güvenliği ve çevre koruma düzenlemelerine ve mesleğin verimlilik ve kalite gerekliliklerine uygun olarak, belirlenmiş görev ve işlemleri yerine getirir.
Neden arıcılık?
Modern tarımın önemli dallarından biri olarak kabul edilen arıcılığı, yurdumuzun hemen heryerinde başarıyla yapmak mümkündür. Yaşadığımız coğrafyanın iklimi ve bitki örtüsü özellikleri, arıcılıktan verimi yüksek sonuçlar alınmasına olanak sağlayacak niteliktedir. Arıcılık az bir sermaye ve emekle yapılmaya çok uygun bir uğraştır. İsteyen herkes evinin bahçesinde 2-3 kovana bakabileceği gibi, işe ticari boyut katıp bu sayıyı rahatlıkla 20-30 kovana çıkartabilir. Bu özelliğinden dolayı, bir ailenin geçimini sağlayan ana uğraş olabileceği gibi, diğer işlerin yanında ek gelir sağlayan yardımcı bir faaliyet olarak da rahatlıkla yapılabilir. Arıdan elde edilen bal, balmumu, polen ve diğer ürünler ülke ekonomisine önemli girdiler sağlar. Bu ürünlerin besin olarak tüketilmesinin sağlıklı yaşam ve dengeli beslenme konusuna olan katkıları da herkesçe bilinir. Arıcılığın tarım açısından en büyük önemi ise, bitkilerin tozlaşmasında oynadığı roldür. Polen toplamak için çiçekten çiçeğe gezen arı, bitkilerin doğal yoldan döllenmesine yardımcı olur. Yapılan araştırmalara göre arının bu fonksiyonu yaklaşık olarak üründe %40 verim artışı sağlar.Yurtdışında birçok meyve bahçesi sahibi tozlaşma döneminde bahçesi için arı kovanı kiralar. Buralarda arıcılar bu işten de gelir elde eder.
Bir arı kolonisi diğer tarımsal üretim dallarında olduğu gibi sürekli bakım istemez. En azından sabah akşam, yem, su, gübre vs istemez. Belli dönemlerde birkaç saati alacak bir bakım işlemi, sağlıklı arı kolonilerine sahip olmak için yeter de artar bile. Arıcılık ayrıca büyük uzmanlıklar gerektirmez, kolaylıkla öğrenilebilir. Zaten arıcıların en büyük meziyetlerinden birisi de bildiklerini başkalarına öğretme arzusudur. Arıcılık yapmaya karar veren herkes, bu işi bilenlerin yardımlarıyla kısa zamanda arıcılık faaliyetinin ince ayrıntılarını öğrenmeye başlar.
Arıcılığın çok önemli bir uğraş olduğu, bu işe gönül verenler tarafından sıklıkla vurgulansa da malesef ülkemizde bu alanla ilgili gerekli ve yeterli yatırımlar önemsenerek yapılmamaktadır. Bilindiği gibi bütün dünyada sentetik katkı maddeleri içermeyen doğal gıdalara karşı büyük bir ilgi oluşmaya başlamıştır. Arıcılık hiçbir teknolojik yatırım yapmaya gerek kalmadan kendiliğinden katkısız ve doğal gıda üreten bir sistemdir. Bu yüzdenekonomik değeri önümüzdeki yıllarda kendiliğinden artacaktır.
Bir arı kolonisi diğer tarımsal üretim dallarında olduğu gibi sürekli bakım istemez. En azından sabah akşam, yem, su, gübre vs istemez. Belli dönemlerde birkaç saati alacak bir bakım işlemi, sağlıklı arı kolonilerine sahip olmak için yeter de artar bile. Arıcılık ayrıca büyük uzmanlıklar gerektirmez, kolaylıkla öğrenilebilir. Zaten arıcıların en büyük meziyetlerinden birisi de bildiklerini başkalarına öğretme arzusudur. Arıcılık yapmaya karar veren herkes, bu işi bilenlerin yardımlarıyla kısa zamanda arıcılık faaliyetinin ince ayrıntılarını öğrenmeye başlar.
Arıcılığın çok önemli bir uğraş olduğu, bu işe gönül verenler tarafından sıklıkla vurgulansa da malesef ülkemizde bu alanla ilgili gerekli ve yeterli yatırımlar önemsenerek yapılmamaktadır. Bilindiği gibi bütün dünyada sentetik katkı maddeleri içermeyen doğal gıdalara karşı büyük bir ilgi oluşmaya başlamıştır. Arıcılık hiçbir teknolojik yatırım yapmaya gerek kalmadan kendiliğinden katkısız ve doğal gıda üreten bir sistemdir. Bu yüzdenekonomik değeri önümüzdeki yıllarda kendiliğinden artacaktır.
Geleneksel arıcılık
Yüzyıllardan beri yapılan arıcılık türüdür. Yurdumuzda 'Karakovan' tabir edilen kovanlarda yapılır. Bu kovanlar yöreden yöreye çok değişken özellikler gösterir. Tahtadan sandık gibi yapılan çeşitleri olduğu gibi, sepet şeklinde örülerek çamur ve hayvan dışkısıyla sıvananları da vardır. Geleneksel sistemde herşey doğal olarak seyreder. Arı kolonileri arıcının denetimi altında değildir. Arıcının yapabileceği tek şey kovanları dış etkenlerden korumaktır. Bu sistemde arıları gerekli olduğunda beslemek, hastalıkları teşhis edip ilaçlama yapmak, kovan içi problemlere müdahale etmek, ana arıyı daha verimli bir ana arıyla değiştirmek gibi uygulamalar mümkün değildir. Bal verimi düşüktür ve ayrıca balhasadı da oldukça zordur.
Geleneksel sistemin tek avantajı üretimde yapay hiçbirşey olmayışı, petek ve balın tamamen doğal özelliklere sahip olmasıdır. Bu yüzden geleneksel yöntemlerle üretilen ballar pazarda, modern yöntemlerle üretilen ballara nazaran daha çok tercih edilirler.
Geleneksel sistemin tek avantajı üretimde yapay hiçbirşey olmayışı, petek ve balın tamamen doğal özelliklere sahip olmasıdır. Bu yüzden geleneksel yöntemlerle üretilen ballar pazarda, modern yöntemlerle üretilen ballara nazaran daha çok tercih edilirler.
Modern arıcılık
Modern arıcılık 1850'li yıllarda çerçeveli kovanların keşfedilmesiyle başlayan arıcılık türüdür. Modern sistemi geleneksel sistemden ayıran 3 tane temel özellik vardır. Çerçeve, hazır petek ve balı bu peteklerden sızdırmaya yarayan bal süzme makinesi.
Balarısı 1 kilo balmumu yapabilmek için yaklaşık 10 kilo bal ve çok yoğun bir emek harcar. azır petek arının işini çok kolaylaştırır. Arı çerçeveye takılmış hazır peteği kısa zamanda kabartır, ve petek gözlerine bal depolamaya başlar. Böylece arı çok zahmetli olan peteğin temelini oluşturma işleminden kurtulmuş olur ve zamanının büyük kısmını bal depolamaya harcar. Ayrıca balsüzme makinesinde balı boşaltılan petekler arılar tarafından tekrar tekrar kullanılabilir.
Yurtdışında plastik benzeri bir maddeden hücreleriyle birlikte hazır petek yapma çalışmaları sonuç vermiştir. Özellikle yabancı internet sitelerinde çok sayıda plastik hazır petek satış ilanları göze çarpmaktadır. Böylece modern çağın imkanlarıyla arılar petek gözlerini yapma zahmetinden de kurtarılmış görülmektedir.
Modern sistemin geleneksel sistemlere avantajlarını şöyle sıralayabiliriz:
1) Yapay petek kullanıldığı için arı performansını bal depolamaya harcar ve böylece bal üretimi çok daha fazla olur.
2) Bal hasadı çok kolaydır.
3) Kovanlar rahatlıkla açılıp problem ve hastalıklar tesbit edilebilir.
4) Irk ıslahı için anaarı değiştirilebilir.
5) Zayıf kovanlar rahatlıkla birleştirilebilir.
6) Oğul verdirmek veya verdirmemek arıcının kontrolündedir.
7) Suni oğullar almak mümkündür.
8) Arı kolonisi rahatlıkla başka bir kovana alınabilir.
9) Polen, arızehiri, arı sütü gibi diğer arı ürünleri rahatlıkla alınabilir.
10) Arıcılık alanındaki yeni gelişmeler ve yeni teknikler kolaylıkla uygulanabilir.
11) Balın kıt olduğu senelerde arıların kış ve ilkbaharda sönmelerinin önüne geçmek modern kovanlarda çok kolaydır. Sonbaharda vereceğimiz 3-5 kilo şeker şerbeti o koloninin kışı rahatlıkla geçirmesine yeter.
Modern sistemin tek dezavantajı, yapay petek imalatında kullanılan maddeler konusunda duyulan kuşkudur. Özellikle bu konuda standartların konulmadığı ve kontrollerin zayıf olduğu ülkemizde bu durum vatandaşlar arasında bir kuşkuya yol açmaktadır. Bu kuşkudan kurtulmanın yolu ise satınalınan yapay petekli balın ortasındaki yapay peteği yememektir.
Balarısı 1 kilo balmumu yapabilmek için yaklaşık 10 kilo bal ve çok yoğun bir emek harcar. azır petek arının işini çok kolaylaştırır. Arı çerçeveye takılmış hazır peteği kısa zamanda kabartır, ve petek gözlerine bal depolamaya başlar. Böylece arı çok zahmetli olan peteğin temelini oluşturma işleminden kurtulmuş olur ve zamanının büyük kısmını bal depolamaya harcar. Ayrıca balsüzme makinesinde balı boşaltılan petekler arılar tarafından tekrar tekrar kullanılabilir.
Yurtdışında plastik benzeri bir maddeden hücreleriyle birlikte hazır petek yapma çalışmaları sonuç vermiştir. Özellikle yabancı internet sitelerinde çok sayıda plastik hazır petek satış ilanları göze çarpmaktadır. Böylece modern çağın imkanlarıyla arılar petek gözlerini yapma zahmetinden de kurtarılmış görülmektedir.
Modern sistemin geleneksel sistemlere avantajlarını şöyle sıralayabiliriz:
1) Yapay petek kullanıldığı için arı performansını bal depolamaya harcar ve böylece bal üretimi çok daha fazla olur.
2) Bal hasadı çok kolaydır.
3) Kovanlar rahatlıkla açılıp problem ve hastalıklar tesbit edilebilir.
4) Irk ıslahı için anaarı değiştirilebilir.
5) Zayıf kovanlar rahatlıkla birleştirilebilir.
6) Oğul verdirmek veya verdirmemek arıcının kontrolündedir.
7) Suni oğullar almak mümkündür.
8) Arı kolonisi rahatlıkla başka bir kovana alınabilir.
9) Polen, arızehiri, arı sütü gibi diğer arı ürünleri rahatlıkla alınabilir.
10) Arıcılık alanındaki yeni gelişmeler ve yeni teknikler kolaylıkla uygulanabilir.
11) Balın kıt olduğu senelerde arıların kış ve ilkbaharda sönmelerinin önüne geçmek modern kovanlarda çok kolaydır. Sonbaharda vereceğimiz 3-5 kilo şeker şerbeti o koloninin kışı rahatlıkla geçirmesine yeter.
Modern sistemin tek dezavantajı, yapay petek imalatında kullanılan maddeler konusunda duyulan kuşkudur. Özellikle bu konuda standartların konulmadığı ve kontrollerin zayıf olduğu ülkemizde bu durum vatandaşlar arasında bir kuşkuya yol açmaktadır. Bu kuşkudan kurtulmanın yolu ise satınalınan yapay petekli balın ortasındaki yapay peteği yememektir.
Ülkemizdeki problemler
Ülkemizde arıcılık malesef uygulanan devlet politikalarıyla değil, bu işe gönül vermiş insanların fedakar gayretleriyle bu noktaya gelmiştir. Arıcılığa başlamak isteyenler ilk adımı attıkları andan itibaren bu problemleri de yaşamaya başlarlar. Arıcılık yapmak isteyenlerin karşılaşacağı problemleri genel olarak şöyle sıralayabiliriz:
1) Türkçe kaynak problemi: Malesef bu konuda yazılmış 5-6 kitap ve birkaç broşürden fazlasını aramak hüsran olacaktır. Bu kitapların çoğu da 20-30 sene evvel yazılmış kitapların tekrar basımlarıdır.
2) Danışacak kurum problemi: Arıcılığa karar veren bir kişinin hemen her problemini danışıp sağlıklı cevap alabileceği kurumlar malesef belli merkezlerin dışında kısıtlıdır. Alacağı cevaplar da kendi sorusuna özel cevaplar olmaktan çok, genel problemler için üretilmiş cevaplardır. O yüzden arıcı için en önemli bilgi kaynağı bu işi yapan ve kendisinden daha tecrübeli başka bir arıcıdır.
3)Standart Problemi: Ülkemizde bir çok konuda olduğu gibi arıcılık konusunda da standartlar konmamıştır, ya da konulmuş olan standartlara riayet edilmemektedir. Örneğin, ülkemizde en çok kullanılan Langsroth tipi kovanın dünyadaki standart ölçüleri bellidir. Ama nedense ülkemizde her firmanın ürettiği kovan birbirine uymaz. Hatta aynı firmadan değişik yıllarda alınan kovanlar da bile uyum problemleri yaşanır. Eğer bu konuda hassasiyet göstermezseniz 3-5 yıl içinde arılığınızda birbiriyle uyumsuz değişik tipte kovanlara sahip olursunuz. Kimisinin çerçevesi oturmaz, kimisinin ballığı birbirine uymaz.
4) Pazarlama Problemi: Son yıllarda denetimsizce yurtdışından ülkemize giren ucuz ballar yüzünden, hilesiz bal üreten arıcılar ballarını hakkıyla pazarlayamamaktadırlar. Aradaki fiyat farkından dolayı tüketici haklı olarak ucuz olan balları tercih etmektedir. Bu da işini layıkıyla yapan arıcı açısından haksız rekabete yol açmaktadır.
Bal ve balmumu genelde iç piyasada tüketildiği için sonuçta bir şekilde pazarlanabilmektedir. Ama diğer arı ürünleri konusunda problemler yaşanmaktadır. Son dönemlerde çok değerli olduğu söylenen ama ne hikmetse tüketiciden ucuza alınan polen, arı sütü gibi ürünlerden de para kazanılmaya başlanmıştır. Ama her arıcılık kitabında çok değerli olduğu yazılan prepolisi kendi değerinde satabilecek bir yer halihazırda yoktur.
5) Hastalıklarla mücadele problemi: Arı hastalıklarıyla mücadele yöntemleri tam olarak bilinemediği için zaman zaman yanlış uygulamalar yapılmaktadır. Özellikle arı hastalıklarının teşhisi tam olarak konulamadığı durumlarda bilinçsiz ilaç kullanımı gündeme gelmektedir. Yanlış zamanda ve yanlış şekilde uygulandığı için ülkemizde üretilen ballarda bazen ilaç kalıntılarına rastlanmaktadır. Özellikle yurtdışına ihraç edilen ballarda bu tür kalıntılara rastlandığı için ballarımızın geri gönderildiği haberleri zaman zaman medyada çıkmaktadır.
1) Türkçe kaynak problemi: Malesef bu konuda yazılmış 5-6 kitap ve birkaç broşürden fazlasını aramak hüsran olacaktır. Bu kitapların çoğu da 20-30 sene evvel yazılmış kitapların tekrar basımlarıdır.
2) Danışacak kurum problemi: Arıcılığa karar veren bir kişinin hemen her problemini danışıp sağlıklı cevap alabileceği kurumlar malesef belli merkezlerin dışında kısıtlıdır. Alacağı cevaplar da kendi sorusuna özel cevaplar olmaktan çok, genel problemler için üretilmiş cevaplardır. O yüzden arıcı için en önemli bilgi kaynağı bu işi yapan ve kendisinden daha tecrübeli başka bir arıcıdır.
3)Standart Problemi: Ülkemizde bir çok konuda olduğu gibi arıcılık konusunda da standartlar konmamıştır, ya da konulmuş olan standartlara riayet edilmemektedir. Örneğin, ülkemizde en çok kullanılan Langsroth tipi kovanın dünyadaki standart ölçüleri bellidir. Ama nedense ülkemizde her firmanın ürettiği kovan birbirine uymaz. Hatta aynı firmadan değişik yıllarda alınan kovanlar da bile uyum problemleri yaşanır. Eğer bu konuda hassasiyet göstermezseniz 3-5 yıl içinde arılığınızda birbiriyle uyumsuz değişik tipte kovanlara sahip olursunuz. Kimisinin çerçevesi oturmaz, kimisinin ballığı birbirine uymaz.
4) Pazarlama Problemi: Son yıllarda denetimsizce yurtdışından ülkemize giren ucuz ballar yüzünden, hilesiz bal üreten arıcılar ballarını hakkıyla pazarlayamamaktadırlar. Aradaki fiyat farkından dolayı tüketici haklı olarak ucuz olan balları tercih etmektedir. Bu da işini layıkıyla yapan arıcı açısından haksız rekabete yol açmaktadır.
Bal ve balmumu genelde iç piyasada tüketildiği için sonuçta bir şekilde pazarlanabilmektedir. Ama diğer arı ürünleri konusunda problemler yaşanmaktadır. Son dönemlerde çok değerli olduğu söylenen ama ne hikmetse tüketiciden ucuza alınan polen, arı sütü gibi ürünlerden de para kazanılmaya başlanmıştır. Ama her arıcılık kitabında çok değerli olduğu yazılan prepolisi kendi değerinde satabilecek bir yer halihazırda yoktur.
5) Hastalıklarla mücadele problemi: Arı hastalıklarıyla mücadele yöntemleri tam olarak bilinemediği için zaman zaman yanlış uygulamalar yapılmaktadır. Özellikle arı hastalıklarının teşhisi tam olarak konulamadığı durumlarda bilinçsiz ilaç kullanımı gündeme gelmektedir. Yanlış zamanda ve yanlış şekilde uygulandığı için ülkemizde üretilen ballarda bazen ilaç kalıntılarına rastlanmaktadır. Özellikle yurtdışına ihraç edilen ballarda bu tür kalıntılara rastlandığı için ballarımızın geri gönderildiği haberleri zaman zaman medyada çıkmaktadır.
Nasıl başlanır?
Arıcılığa başlamadan önce muhakkak gerekli araştırmaları yapıp, bu konu ile ilgili temel teorik bilgileri öğrenmek gerekir. Bu bilgileri kitaplardan, dergilerden, internet ortamından ya da ilgili kurumların yayınlarından edinebiliriz.
Arıcılığa başlayanları başarızlığa sürükleyen en büyük faktör, kulaktan dolma bilgilere itibar etmeleridir. Bu yüzden çevremizde başarılı bir şekilde modern arıcılık yapan kişilerle tanışıp gerekli başlangıç bilgilerini öğrenmek en sağlıklı yoldur. Özellikle geleneksel olarak atadan dededen kalma usullerle arıcılık yapan, ki kovanları modern bile olsa, arıcılığı belli bir aşamadan öteye geçirememiş kişilerin söylediklerini çok dikkate almamak gerekir.
Başarılı olmak isteyen arıcı sürekli araştırmalı ve arıcılıkla ilgili yeni yeni oluşturulmuş teknikleri öğrenmeye çalışmalıdır. Sabırlı olan ve kendini sürekli geliştiren bir arıcının başarılı olmaması için hiçbir sebep yoktur.
Arıcılığa pratik olarak satınaldığımız boş bir kovana oğul koydurarak, arazide bulduğumuz sahipsiz bir arıyı alarak ya da arılı bir kovanı satın alarak başlayabiliriz.
Ama en iyi başlama yöntemi, arısı güçlü, anası genç bir kovan alarak başlamaktır. Hatta alacağımız kovanlar standartlara uygun, ve içindeki arının cinsi de belli olursa, bu en iyi başlama yöntemidir.
Arıcılığa en fazla 3 kovanla başlamalı, tekniklerini öğrendikten sonra kovan sayısını zamanla çoğaltmalıdır.
Arıcının ilk öğrenmesi gereken şey hiç kuşkusuz arılığa girerken dikkat edilmesi gereken kurallardır. Arıcılığı emniyet içinde yapabilmek için özellikle arıları kızdıran davranışların neler olduğunu bilmek ve önlemlerini almak gerekir.
İkinci öğrenilmesi gereken şey, arı kovanının açılması ve çerçevelerin kontrol edilme yöntemleridir. Arıcı bir çerçeveye baktığında, hangi hücrenin yavru, hangisinin bal, hangisinin polen içerdiğini anlayabilmelidir.
Bu arada dişi arı, erkek arı ve ana arıyı ilk bakışta tanıyabilme becerisi kazanılmalıdır.
Zaman içinde kovan içindeki çeşitli problemlerin neler olabileceği ve bunların önlenmesi yöntemleri öğrenilmelidir.
Arıları gerektiğinde besleme ve dönem sonunda ürünleri hasat edip, arılığa kışlatma pozisyonuna getirme yöntemleri de zaman içinde öğrenilmesi gereken konulardır.
Arıcılığa başlayanları başarızlığa sürükleyen en büyük faktör, kulaktan dolma bilgilere itibar etmeleridir. Bu yüzden çevremizde başarılı bir şekilde modern arıcılık yapan kişilerle tanışıp gerekli başlangıç bilgilerini öğrenmek en sağlıklı yoldur. Özellikle geleneksel olarak atadan dededen kalma usullerle arıcılık yapan, ki kovanları modern bile olsa, arıcılığı belli bir aşamadan öteye geçirememiş kişilerin söylediklerini çok dikkate almamak gerekir.
Başarılı olmak isteyen arıcı sürekli araştırmalı ve arıcılıkla ilgili yeni yeni oluşturulmuş teknikleri öğrenmeye çalışmalıdır. Sabırlı olan ve kendini sürekli geliştiren bir arıcının başarılı olmaması için hiçbir sebep yoktur.
Arıcılığa pratik olarak satınaldığımız boş bir kovana oğul koydurarak, arazide bulduğumuz sahipsiz bir arıyı alarak ya da arılı bir kovanı satın alarak başlayabiliriz.
Ama en iyi başlama yöntemi, arısı güçlü, anası genç bir kovan alarak başlamaktır. Hatta alacağımız kovanlar standartlara uygun, ve içindeki arının cinsi de belli olursa, bu en iyi başlama yöntemidir.
Arıcılığa en fazla 3 kovanla başlamalı, tekniklerini öğrendikten sonra kovan sayısını zamanla çoğaltmalıdır.
Arıcının ilk öğrenmesi gereken şey hiç kuşkusuz arılığa girerken dikkat edilmesi gereken kurallardır. Arıcılığı emniyet içinde yapabilmek için özellikle arıları kızdıran davranışların neler olduğunu bilmek ve önlemlerini almak gerekir.
İkinci öğrenilmesi gereken şey, arı kovanının açılması ve çerçevelerin kontrol edilme yöntemleridir. Arıcı bir çerçeveye baktığında, hangi hücrenin yavru, hangisinin bal, hangisinin polen içerdiğini anlayabilmelidir.
Bu arada dişi arı, erkek arı ve ana arıyı ilk bakışta tanıyabilme becerisi kazanılmalıdır.
Zaman içinde kovan içindeki çeşitli problemlerin neler olabileceği ve bunların önlenmesi yöntemleri öğrenilmelidir.
Arıları gerektiğinde besleme ve dönem sonunda ürünleri hasat edip, arılığa kışlatma pozisyonuna getirme yöntemleri de zaman içinde öğrenilmesi gereken konulardır.
Arıcılıkta verimlilik
Her işte olduğu gibi arıcılıkta da yüksek verim elde etmek için dikkat edilmesi gereken hassas püf noktaları vardır.
1) Arılık yerinin seçimi: Arılık yerini baştan doğru olarak seçmek daha sonra bizi bir çok zahmetten kurtarır. Çünkü arıların faal olduğu bir mevsimde bu yanlışlığı düzeltme imkanı yoktur. Arılık yeri bal kaynaklarına mümkün olduğu kadar yakın seçilmelidir. Fabrika, yol kenarı, kimyasal kirleticiler, çöplük gibi olumsuz çevre şartalarından uzakta olmalıdır. Arılık hava şartlarına karşı korunaklı olmalıdır, doğrudan rüzgara maruz kalmamalıdır. Kovanlar sabah güneşini alacak, ama öğle güneşinden korunacak şekilde yerleştirilmelidir. Yakında su kaynağı yoksa arıların su ihtiyacını giderecek önlemler muhakkak alınmalıdır.
2) Arının cinsi: Sahip olduğumuz arının cinsi yüksek verim almamızı etkileyen en önemli faktörlerden birisidir. Bu yüzden mümkün olduğu kadar çalışkan, iyi huylu, doğurgan ve kolayca oğula meyletmeyen bir cinsle çalışmalıdır. Yapılan denemelerde aynı arılıkta farklı cinsteki arıların getirdiği bal miktarında 3 misli farklar görülmüştür. Arılığa yakın çevrede nitelikli arı cinslerinin satın alınabileceği kuruluşlar yoksa, en iyi yöntem arıcının kendi arılarını ıslah etmesidir. Bunun için arılıkta verimli ve üstün niteliklere sahip olan koloniler belirlenerek, bu kovanlardan elde edilen anaarılar diğer kolonilere verilir. Özellikleri itibariyle memnun olunmayan kovanların erkek arıları imha edilerek anaarıyı döllemelerine izin verilmez. Olumsuz genetik özelliğe sahip arıların çoğalmasına izin verilmediği için, arıcı 2-3 yıl içinde bütün kovanlarında üstün nitelikli kolonilere sahip olur.
3) Genç ana arı: Kovanını sürekli olarak güçlü tutmak isteyen arıcı, genç bir ana arı ile çalışmak zorundadır. Bir ana arının en verimli olduğu süre 2 yıldır. 2 yaşını doldurmuş bir ana çeşitli yöntemler kullanılarak değiştirilmelidir. Çünkü yaşlı bir anaarının yumurtlama yeteneği azalmıştır bu yüzden kovan yeteri kadar güçlenemez. Ayrıca yaşlı anaarılar oğul çıkarmaya daha fazla eğilimlidirler.
4) Oğul çıkartmamak: Arazide nektarın çok olduğu mevsimlerde arı kolonisi hızla çoğalır ve oğul çıkarma eğilimine girer. 2-3 hatta bazen altıya kadar oğul çıktığı olur. Her oğul çıkışı kolonideki işçi sayısının ve kovana getirilen bal miktarının azalması demektir. Arı kolonisinin en çok bal toplayabileceği mevsimde oğula çalışması yıllık bal verimini çok düşürür. Hatta bazen çıkan oğullar kendilerine yetecek balı toplayamadıkları için onları ayrıca beslemek gerekir. Onun için bal veriminin yüksek olmasını isteyen arıcı, kolonilerin oğul çıkarmasını engellemek ya da kontrollü oğula izin vermek zorundadır.
5) Kovanların fenni ve standartlara uygun olması: Bu da verimi etkileyen faktörlerden birisidir. Çünkü standart kovanlar yılların tecrübeleri sonucunda geliştirilmişlerdir. Arı kolonisinin en iyi şekilde çoğalıp, en iyi şekilde bal toplayabileceği şekilde dizayn edilmişlerdir. O yüzden kovan ve çerçevelerin ölçü standartlarına kesinlikle uyulmalıdır. Ayrıca çerçevelere suni petek takılması ihmal edilmemelidir. 1 kilo petek yapabilmek için bir koloni 10 günlük bir çalışma süresi harcamak zorundadır. Bu da bal depolama işinin aksatılması anlamına gelir.
1) Arılık yerinin seçimi: Arılık yerini baştan doğru olarak seçmek daha sonra bizi bir çok zahmetten kurtarır. Çünkü arıların faal olduğu bir mevsimde bu yanlışlığı düzeltme imkanı yoktur. Arılık yeri bal kaynaklarına mümkün olduğu kadar yakın seçilmelidir. Fabrika, yol kenarı, kimyasal kirleticiler, çöplük gibi olumsuz çevre şartalarından uzakta olmalıdır. Arılık hava şartlarına karşı korunaklı olmalıdır, doğrudan rüzgara maruz kalmamalıdır. Kovanlar sabah güneşini alacak, ama öğle güneşinden korunacak şekilde yerleştirilmelidir. Yakında su kaynağı yoksa arıların su ihtiyacını giderecek önlemler muhakkak alınmalıdır.
2) Arının cinsi: Sahip olduğumuz arının cinsi yüksek verim almamızı etkileyen en önemli faktörlerden birisidir. Bu yüzden mümkün olduğu kadar çalışkan, iyi huylu, doğurgan ve kolayca oğula meyletmeyen bir cinsle çalışmalıdır. Yapılan denemelerde aynı arılıkta farklı cinsteki arıların getirdiği bal miktarında 3 misli farklar görülmüştür. Arılığa yakın çevrede nitelikli arı cinslerinin satın alınabileceği kuruluşlar yoksa, en iyi yöntem arıcının kendi arılarını ıslah etmesidir. Bunun için arılıkta verimli ve üstün niteliklere sahip olan koloniler belirlenerek, bu kovanlardan elde edilen anaarılar diğer kolonilere verilir. Özellikleri itibariyle memnun olunmayan kovanların erkek arıları imha edilerek anaarıyı döllemelerine izin verilmez. Olumsuz genetik özelliğe sahip arıların çoğalmasına izin verilmediği için, arıcı 2-3 yıl içinde bütün kovanlarında üstün nitelikli kolonilere sahip olur.
3) Genç ana arı: Kovanını sürekli olarak güçlü tutmak isteyen arıcı, genç bir ana arı ile çalışmak zorundadır. Bir ana arının en verimli olduğu süre 2 yıldır. 2 yaşını doldurmuş bir ana çeşitli yöntemler kullanılarak değiştirilmelidir. Çünkü yaşlı bir anaarının yumurtlama yeteneği azalmıştır bu yüzden kovan yeteri kadar güçlenemez. Ayrıca yaşlı anaarılar oğul çıkarmaya daha fazla eğilimlidirler.
4) Oğul çıkartmamak: Arazide nektarın çok olduğu mevsimlerde arı kolonisi hızla çoğalır ve oğul çıkarma eğilimine girer. 2-3 hatta bazen altıya kadar oğul çıktığı olur. Her oğul çıkışı kolonideki işçi sayısının ve kovana getirilen bal miktarının azalması demektir. Arı kolonisinin en çok bal toplayabileceği mevsimde oğula çalışması yıllık bal verimini çok düşürür. Hatta bazen çıkan oğullar kendilerine yetecek balı toplayamadıkları için onları ayrıca beslemek gerekir. Onun için bal veriminin yüksek olmasını isteyen arıcı, kolonilerin oğul çıkarmasını engellemek ya da kontrollü oğula izin vermek zorundadır.
5) Kovanların fenni ve standartlara uygun olması: Bu da verimi etkileyen faktörlerden birisidir. Çünkü standart kovanlar yılların tecrübeleri sonucunda geliştirilmişlerdir. Arı kolonisinin en iyi şekilde çoğalıp, en iyi şekilde bal toplayabileceği şekilde dizayn edilmişlerdir. O yüzden kovan ve çerçevelerin ölçü standartlarına kesinlikle uyulmalıdır. Ayrıca çerçevelere suni petek takılması ihmal edilmemelidir. 1 kilo petek yapabilmek için bir koloni 10 günlük bir çalışma süresi harcamak zorundadır. Bu da bal depolama işinin aksatılması anlamına gelir.
Apiterapi kavramı
Apiterapi arı ürünleri ile yapılan tedavi yöntemlerine verilen genel bir isimdir. Son yıllarda özellikle Çin başta olmak üzere bütün dünyada gelişmeye başlamıştır. Hastalıkları yalnızca arı ürünleriyle tedavi eden klinikler ve apiterapi merkezleri gitgide yaygınlaşmaktadır.
Bal başta olmak üzere arı ürünleri zaten yüzyıllardır halk arasında birçok hastalığın tedavi edilmesi amacıyla kulanılagelmektedir. Son dönemlerde arı ürünleri ile yapılan tedavi amaçlı uygulamalar, bilimsel araştırmaların sonuçlarına dayanarak, apiterapi adı altında tıp dünyasında da genel kabul görmeye başlamıştır.
Ülkemizde henüz apiterapi merkezleri oluşturulup bu konu ile ilgili bilimsel çalışmalara başlanmamıştır. Fakat ülkemiz çok zengin ekolojik kaynaklara sahip olduğu için, bal ve diğer arı ürünleri konusunda büyük bir potensiyel taşımaktadır. Önümüzdeki yıllarda bu ürünler ve insan sağlığı üzerindeki etkileri konusunda ciddi çalışmalar yapılıp, gerekli yatırımların gerçekleştirileceğine inanıyoruz
Hiç kuşkusuz insan sağlığını ilgilendiren konularda bu konunun uzmanlarına danışmak gerekir. Ama aşağıda yalnızca arı ürünlerinin faydalarının anlaşılıp öneminin kavranabilmesi için, bal, polen, arı zehiri, arı sütü ve propolisin insan sağlığına olan etkileri kısaca maddeler halinde anlatılmıştır.
BAL
En çok bilinen arı ürünü olan bal, insanlar tarafından temel olarak besin maddesi, enerji kaynağı ve çeşitli hastalıkların tedavisi amacıyla kullanılır.
Balın mide ve bağırsaklar üzerine olan iyileştirici etkisi yüzyıllardan beri bilinmektedir.
Bal yara ve yanıkların tedavisinde başarıyla kullanılabilir. Yara ve yanıkların tedavisinde kullanılan krem ve antibiyotiklerin, yara izi ve yara kabuğu gibi olumsuz etkileri bulunmakta, bal kullanılmasıyla bu olumsuz etkiler görülmemektedir. Yanıklara karşı kullanılan silver sulfadiazine yerine bal kullanımıyla iyileşme daha kısa bir süre içinde gerçekleşmektedir.
Bal kronik sindirim sistemi hastalıklaından özellikle peptik ülser ve hazımsızlığa, duodenal ülsere, çocuklarda ise bakteriyel gastroenteritis'e karşı etkili bir şekilde tedavi amacıyla kullanılmaktadır.
Bal antibakteriyel özelliği ile ağız, boğaz ve bronş enfeksiyonlarına karşı kullanılmaktadır.
Tıbbi bitki ekstraktlarıyla beslenen bal arısı kolonilerinden elde edilen ballar, larenjite, üst solunum yolları enfeksiyonlarına, kronik ülser ve yaralara karşı kullanılır.
Klinik araştırmalarda ise gözde, kararakt hastalığına, konjiktivit ve çeşitli kornea rahatsızlıklarına karşı, direkt gözün içine uygulanarak kullanıldığı bildirilmektedir.
Balın şeker hastaları için uygun olduğu bilinir ancak bal yüksek şeker içeriğine sahiptir. Bununla birlikte şeker hastaları için şekerli bir üründen daha iyidir. Eşit kaloriye sahip diğer gıdalarla bal karşılaştırıldığında balın daha az ünsilin içerdiği ancak tüketildikten kısa bir süre sonra kandaki şeker oranının aynı veya biraz daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Bal ve aynı miktarda sukroz tüketimi karşılaştırıldığında kan şeker oranının bal tüketimiyle daha düşük olduğu ortaya çıkmıştır.
Balın ayrıca, böbrek fonksiyonlarını düzenleyici, uykusuzluğu giderici, ateş düşürücü etkileri bulunmakta, kalp, dolaşım sistemi hastalıkları, karaciğer rahatsızlıklarına karşı kullanılmaktadır. Nekahet durumundaki hastalara %20-40 ballı su solüsyonu enjekte edildikten sonra genel durumun iyileştiği bildirilmiştir.
POLEN
Polen insan beslenmesi için çok büyük öneme sahiptir. Büyümeyi hızlandırıcı, yorgunluğu giderici, kansızlığı önleyici, metabolizmayı düzenleyici etkileri bulunur.
Polen besin değeri bakımından, diğer tarımsal ürünlerle karşılaştırılmış ve domates, kabak, fasulye, elma, ekmek ve ete göre daha fazla oranda protein, demir, vitamin, riboflavin, niacin içerdiği belirlenmiştir.
Polen, polen alerjisi olan kişilerin tedavisine yardımcı olarak kullanılır.
Tıpta ayrıca prostat hastalıklarının tedavisinde kullanıldığı belirtilmektedir.
Polenin insan ve hayvanları X ışınlarının zararlı etkilerinden koruduğuna dair bazı bilimsel çalışmalar da bulunmaktadır.
Fareler üzerinde yapılan bir çalışmada polenin, karaciğer hastalıklarına karşı iyileştirici bir etkiye sahip olduğu bildirilmiştir. Fareler üzerinde yapılan bir başka çalışmada polenle beslenmenin gebelik döneminde vücut ağırlığında artış sağladığı, toplam protein ve albüminde yükselmenin olduğu ve polenle beslenmeyenlere göre fetüste ölüm oranın daha düşük olduğu belirlenmiştir.
ARI ZEHİRİ
Avrupa'da uzun yıllardır arı zehiri, eklem rahatsızlıklarında, özellikle romatizmal hastalıklarda kullanılmaktadır.
Arı zehiri ayrıca gribal enfeksiyonlara ve ortopedik hastalıklara karşı kullanılmakta, iltihap kurutucu ve analjezik (ağrı kesici) etkileri bulunmaktadır.
Amerikan Apiterapi Birliği, günümüzde mafsal iltihabi (arterit), doku sertleşmesi, deri veremi, yaşlılarda görülen deri sertleşmesi, kronik yorgunluk sendromu, yara izi, deri kanseri, ekzema gibi hastalıkların tedavisinin arı zehiri ile yapıldığını bildirmiştir.
Arı zehiri temel olarak immünolojide, alerjik hastalıkların tedavisinde, romatizmal hastalıklarda, gut hastalığında, sclerosisÕde (doku sertleşmesi), ayrıca scleroderma (yaşlılarda görülen deri sertleşmesi) ve astımı kapsayan çeşitli immünolojik hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır.
Bunların yanında, arı zehiri, epilepsiye, birçok arthritis çeşitlerine, bazı kanser çeşitlerine, boğaz enfeksiyonlarına, migrene, kolesterolole, sinüzite, kansere, ülsere, astıma karşı tedavi amacıyla kullanılmaktadır.
ARI SÜTÜ
Dinçlik, zindelik sağladığı, hücre yenilemesine katkıda bulunduğu düşüncesi nedeniyle, insanlar tarafından yaygın olarak tüketilir.
Arı sütü en fazla bronş astımı, damar sertliği, mide ve bağırsak hastalıkları, romatizma gibi rahatsızlıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Bunların yanında yüksek tansiyonu önleyici, böbrek ve idrar yolu rahatsızlıklarını düzenleyici özelliği vardır.
Arı sütü zihinsel ve bedensel yorgunluklara, ciltteki kırışıklık ve sivilcelere karşı da etkili bir şekilde kullanılır.
Arı sütünün kandaki kolesterol, toplam lipid, fosfolipit, trigliserid seviyelerini düşürücü, tansiyon düzenleyici, damar genişletici aktivesi bulunmaktadır.
Insülin benzeri peptidleri içermesi nedeniyle hipoglisemik (kan şekerini düşürücü) ve immünolojik etkisi vardır.
Bunların yanısıra cilt ve saç hastalıklarında tedavi edici, cinsel fonksiyonları düzenleyici, hücre onarıcı ve gençleştirici etkileri bulunmaktadır.
Son yıllarda yapılan klinik çalışmalarda ise kemoterapi ve radyoterapi uygulanan lösemili çocuklarda arı sütünün canlı ağırlık artışıyla birlikte kandaki beyaz küre, nötrofil ve lenfositlerin artmasına neden olduğu saptanmıştır.
PROPOLİS
Propolisin, insan tüberküloz basilini de kapsayan gram pozitif basilluslara karşı antibakteriyel etkiye sahip olduğu anlaşılmıştır.
Propolis spreylerinin solunum yoluyla alındığında romatizmaya ve astıma iyi geldiği, gut hastalığının tedavisinde ve sinirleri yatıştırmada kullanıldığı bildirilmiştir.
Bunların yanında propolisin beyin cerrahisinde kanamayı engellediği, yine %2'lik propolisin genel olarak merhemlerin antibakteriyel etkilerini artırdığı bildirilmektedir.
Propolisin antidiyabetik aktivitesi bulunmakta, ayrıca kapilleri güçlendirmekte, doku yenilenmesini sağlamakta, habis tümör hücrelerinin gelişimini engellemektedir.
Propolis doku yenileyici, bakterisid ve fungusid özelliği ile kozmetikte çeşitli kremlerin yapımında kullanılmaktadır.
Kronik vajinitis, serviks uterinin lezyonları gibi dişi genital sistemin önemli patojenlerinin tedavisinde propolis sprey veya merhemleri lokal olarak kullanılmaktadır. Propolisin amestezik etkisinin de bulunduğu, bu etkinin propolisin içinde bulunan esansiyel yağlardan kaynaklandığı bildirilmektedir.
Genel olarak tıpta kardiyovasküler ve dolaşım sistemi hastalıklarında, dermatolojide, doku yelinmesi, ülser, ekzema, yara ve yanırlara karşı, kanser tedavisinde, immun sistem ve sindirim sistemi hastalıklarında tedavi edici olarak, karaciğer rahatsızlıklarına karşı ise koruyucu olarak kullanılmaktadır.
Ayrıca propolisin anti imflamator özelliğinin olduğu, dermatitlere karşı antibakteriyel krem olarak kullanıldığı ve doku yenileme özelliğine sahip olduğu bildirilmektedir.
Bal başta olmak üzere arı ürünleri zaten yüzyıllardır halk arasında birçok hastalığın tedavi edilmesi amacıyla kulanılagelmektedir. Son dönemlerde arı ürünleri ile yapılan tedavi amaçlı uygulamalar, bilimsel araştırmaların sonuçlarına dayanarak, apiterapi adı altında tıp dünyasında da genel kabul görmeye başlamıştır.
Ülkemizde henüz apiterapi merkezleri oluşturulup bu konu ile ilgili bilimsel çalışmalara başlanmamıştır. Fakat ülkemiz çok zengin ekolojik kaynaklara sahip olduğu için, bal ve diğer arı ürünleri konusunda büyük bir potensiyel taşımaktadır. Önümüzdeki yıllarda bu ürünler ve insan sağlığı üzerindeki etkileri konusunda ciddi çalışmalar yapılıp, gerekli yatırımların gerçekleştirileceğine inanıyoruz
Hiç kuşkusuz insan sağlığını ilgilendiren konularda bu konunun uzmanlarına danışmak gerekir. Ama aşağıda yalnızca arı ürünlerinin faydalarının anlaşılıp öneminin kavranabilmesi için, bal, polen, arı zehiri, arı sütü ve propolisin insan sağlığına olan etkileri kısaca maddeler halinde anlatılmıştır.
BAL
En çok bilinen arı ürünü olan bal, insanlar tarafından temel olarak besin maddesi, enerji kaynağı ve çeşitli hastalıkların tedavisi amacıyla kullanılır.
Balın mide ve bağırsaklar üzerine olan iyileştirici etkisi yüzyıllardan beri bilinmektedir.
Bal yara ve yanıkların tedavisinde başarıyla kullanılabilir. Yara ve yanıkların tedavisinde kullanılan krem ve antibiyotiklerin, yara izi ve yara kabuğu gibi olumsuz etkileri bulunmakta, bal kullanılmasıyla bu olumsuz etkiler görülmemektedir. Yanıklara karşı kullanılan silver sulfadiazine yerine bal kullanımıyla iyileşme daha kısa bir süre içinde gerçekleşmektedir.
Bal kronik sindirim sistemi hastalıklaından özellikle peptik ülser ve hazımsızlığa, duodenal ülsere, çocuklarda ise bakteriyel gastroenteritis'e karşı etkili bir şekilde tedavi amacıyla kullanılmaktadır.
Bal antibakteriyel özelliği ile ağız, boğaz ve bronş enfeksiyonlarına karşı kullanılmaktadır.
Tıbbi bitki ekstraktlarıyla beslenen bal arısı kolonilerinden elde edilen ballar, larenjite, üst solunum yolları enfeksiyonlarına, kronik ülser ve yaralara karşı kullanılır.
Klinik araştırmalarda ise gözde, kararakt hastalığına, konjiktivit ve çeşitli kornea rahatsızlıklarına karşı, direkt gözün içine uygulanarak kullanıldığı bildirilmektedir.
Balın şeker hastaları için uygun olduğu bilinir ancak bal yüksek şeker içeriğine sahiptir. Bununla birlikte şeker hastaları için şekerli bir üründen daha iyidir. Eşit kaloriye sahip diğer gıdalarla bal karşılaştırıldığında balın daha az ünsilin içerdiği ancak tüketildikten kısa bir süre sonra kandaki şeker oranının aynı veya biraz daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Bal ve aynı miktarda sukroz tüketimi karşılaştırıldığında kan şeker oranının bal tüketimiyle daha düşük olduğu ortaya çıkmıştır.
Balın ayrıca, böbrek fonksiyonlarını düzenleyici, uykusuzluğu giderici, ateş düşürücü etkileri bulunmakta, kalp, dolaşım sistemi hastalıkları, karaciğer rahatsızlıklarına karşı kullanılmaktadır. Nekahet durumundaki hastalara %20-40 ballı su solüsyonu enjekte edildikten sonra genel durumun iyileştiği bildirilmiştir.
POLEN
Polen insan beslenmesi için çok büyük öneme sahiptir. Büyümeyi hızlandırıcı, yorgunluğu giderici, kansızlığı önleyici, metabolizmayı düzenleyici etkileri bulunur.
Polen besin değeri bakımından, diğer tarımsal ürünlerle karşılaştırılmış ve domates, kabak, fasulye, elma, ekmek ve ete göre daha fazla oranda protein, demir, vitamin, riboflavin, niacin içerdiği belirlenmiştir.
Polen, polen alerjisi olan kişilerin tedavisine yardımcı olarak kullanılır.
Tıpta ayrıca prostat hastalıklarının tedavisinde kullanıldığı belirtilmektedir.
Polenin insan ve hayvanları X ışınlarının zararlı etkilerinden koruduğuna dair bazı bilimsel çalışmalar da bulunmaktadır.
Fareler üzerinde yapılan bir çalışmada polenin, karaciğer hastalıklarına karşı iyileştirici bir etkiye sahip olduğu bildirilmiştir. Fareler üzerinde yapılan bir başka çalışmada polenle beslenmenin gebelik döneminde vücut ağırlığında artış sağladığı, toplam protein ve albüminde yükselmenin olduğu ve polenle beslenmeyenlere göre fetüste ölüm oranın daha düşük olduğu belirlenmiştir.
ARI ZEHİRİ
Avrupa'da uzun yıllardır arı zehiri, eklem rahatsızlıklarında, özellikle romatizmal hastalıklarda kullanılmaktadır.
Arı zehiri ayrıca gribal enfeksiyonlara ve ortopedik hastalıklara karşı kullanılmakta, iltihap kurutucu ve analjezik (ağrı kesici) etkileri bulunmaktadır.
Amerikan Apiterapi Birliği, günümüzde mafsal iltihabi (arterit), doku sertleşmesi, deri veremi, yaşlılarda görülen deri sertleşmesi, kronik yorgunluk sendromu, yara izi, deri kanseri, ekzema gibi hastalıkların tedavisinin arı zehiri ile yapıldığını bildirmiştir.
Arı zehiri temel olarak immünolojide, alerjik hastalıkların tedavisinde, romatizmal hastalıklarda, gut hastalığında, sclerosisÕde (doku sertleşmesi), ayrıca scleroderma (yaşlılarda görülen deri sertleşmesi) ve astımı kapsayan çeşitli immünolojik hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır.
Bunların yanında, arı zehiri, epilepsiye, birçok arthritis çeşitlerine, bazı kanser çeşitlerine, boğaz enfeksiyonlarına, migrene, kolesterolole, sinüzite, kansere, ülsere, astıma karşı tedavi amacıyla kullanılmaktadır.
ARI SÜTÜ
Dinçlik, zindelik sağladığı, hücre yenilemesine katkıda bulunduğu düşüncesi nedeniyle, insanlar tarafından yaygın olarak tüketilir.
Arı sütü en fazla bronş astımı, damar sertliği, mide ve bağırsak hastalıkları, romatizma gibi rahatsızlıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Bunların yanında yüksek tansiyonu önleyici, böbrek ve idrar yolu rahatsızlıklarını düzenleyici özelliği vardır.
Arı sütü zihinsel ve bedensel yorgunluklara, ciltteki kırışıklık ve sivilcelere karşı da etkili bir şekilde kullanılır.
Arı sütünün kandaki kolesterol, toplam lipid, fosfolipit, trigliserid seviyelerini düşürücü, tansiyon düzenleyici, damar genişletici aktivesi bulunmaktadır.
Insülin benzeri peptidleri içermesi nedeniyle hipoglisemik (kan şekerini düşürücü) ve immünolojik etkisi vardır.
Bunların yanısıra cilt ve saç hastalıklarında tedavi edici, cinsel fonksiyonları düzenleyici, hücre onarıcı ve gençleştirici etkileri bulunmaktadır.
Son yıllarda yapılan klinik çalışmalarda ise kemoterapi ve radyoterapi uygulanan lösemili çocuklarda arı sütünün canlı ağırlık artışıyla birlikte kandaki beyaz küre, nötrofil ve lenfositlerin artmasına neden olduğu saptanmıştır.
PROPOLİS
Propolisin, insan tüberküloz basilini de kapsayan gram pozitif basilluslara karşı antibakteriyel etkiye sahip olduğu anlaşılmıştır.
Propolis spreylerinin solunum yoluyla alındığında romatizmaya ve astıma iyi geldiği, gut hastalığının tedavisinde ve sinirleri yatıştırmada kullanıldığı bildirilmiştir.
Bunların yanında propolisin beyin cerrahisinde kanamayı engellediği, yine %2'lik propolisin genel olarak merhemlerin antibakteriyel etkilerini artırdığı bildirilmektedir.
Propolisin antidiyabetik aktivitesi bulunmakta, ayrıca kapilleri güçlendirmekte, doku yenilenmesini sağlamakta, habis tümör hücrelerinin gelişimini engellemektedir.
Propolis doku yenileyici, bakterisid ve fungusid özelliği ile kozmetikte çeşitli kremlerin yapımında kullanılmaktadır.
Kronik vajinitis, serviks uterinin lezyonları gibi dişi genital sistemin önemli patojenlerinin tedavisinde propolis sprey veya merhemleri lokal olarak kullanılmaktadır. Propolisin amestezik etkisinin de bulunduğu, bu etkinin propolisin içinde bulunan esansiyel yağlardan kaynaklandığı bildirilmektedir.
Genel olarak tıpta kardiyovasküler ve dolaşım sistemi hastalıklarında, dermatolojide, doku yelinmesi, ülser, ekzema, yara ve yanırlara karşı, kanser tedavisinde, immun sistem ve sindirim sistemi hastalıklarında tedavi edici olarak, karaciğer rahatsızlıklarına karşı ise koruyucu olarak kullanılmaktadır.
Ayrıca propolisin anti imflamator özelliğinin olduğu, dermatitlere karşı antibakteriyel krem olarak kullanıldığı ve doku yenileme özelliğine sahip olduğu bildirilmektedir.
BAL ARISI
Dünyada 100.000 dolayında böcek türü taksonomik olarak sınıflandırılmıştır. Bu 100.000 tür içinde 23.000 dolayında arı türü bulunmaktadır. Bal arıları evrimleri süresince diğer böcek türlerinden farklılık göstererek kendilerine has morfolojik ve anatomik yapılarını geliştirmişlerdir. Örneğin bal arılarında polen toplamaya yarayan polen sepetçiklerinin oluşması, nektar ve polenle beslenmeye geçiş bu farklılaşmanın en tipik örnekleridir.
Hayvanlar aleminin böcekler sınıfında yer alan bal arısının taksonomisi aşağıda verilmiştir.
Alem (Kingdom) :Hayvanlar (Animalia)
Şube (Phylum) :Eklembacaklılar (Arthropoda)
Alt şube (Subphylum) :Antenliler (Antennata)
Sınıf (Class) :Böcekler (Insecta)
Takım (Order) :Zar kanatlılar (Hymenoptera)
Familya (Family) :Arılar (Apidae)
Cins (Genus) :Bal arıları (Apis)
Tür (Species) :Bal arısı (Apis mellifera)
Apis cinsi içinde "Batı" bal arısı olarak adlandırılan Apis mellifera dışında 3 tür daha bulunur ki bunlar "Doğu" bal arısı türleri olan; Apis cerana, Apis dorsata ve Apis florea'dır.
Dünya bal üretiminde A. Cerana'dan kısmen yararlanılırken üretimin tamamına yakın kısmı A. mellifera kullanılarak gerçekleştirilmektedir. Diğer 2 tür ise kovana alınamamış olup doğal yuvalarda tek bir petek üzerinde yaşamaktadırlar.
Arı taksonomisinde türden sonra ırklar yer almaktadır. Örneğin Anadolu ırkı, Apis mellifera anatolica olarak ifade edilir.
Kaynak: www.beyazkovan.com
Hayvanlar aleminin böcekler sınıfında yer alan bal arısının taksonomisi aşağıda verilmiştir.
Alem (Kingdom) :Hayvanlar (Animalia)
Şube (Phylum) :Eklembacaklılar (Arthropoda)
Alt şube (Subphylum) :Antenliler (Antennata)
Sınıf (Class) :Böcekler (Insecta)
Takım (Order) :Zar kanatlılar (Hymenoptera)
Familya (Family) :Arılar (Apidae)
Cins (Genus) :Bal arıları (Apis)
Tür (Species) :Bal arısı (Apis mellifera)
Apis cinsi içinde "Batı" bal arısı olarak adlandırılan Apis mellifera dışında 3 tür daha bulunur ki bunlar "Doğu" bal arısı türleri olan; Apis cerana, Apis dorsata ve Apis florea'dır.
Dünya bal üretiminde A. Cerana'dan kısmen yararlanılırken üretimin tamamına yakın kısmı A. mellifera kullanılarak gerçekleştirilmektedir. Diğer 2 tür ise kovana alınamamış olup doğal yuvalarda tek bir petek üzerinde yaşamaktadırlar.
Arı taksonomisinde türden sonra ırklar yer almaktadır. Örneğin Anadolu ırkı, Apis mellifera anatolica olarak ifade edilir.
Kaynak: www.beyazkovan.com
Anotomisi
Arının vücudu baş, göğüs ve karın olmak üzere üç bölümden meydana gelir. Arıların bütün vücudu kitinli kalınca bir katmanla örtülüdür. Bu katman bir dış iskelet meydana getirir ve hayvanın iç organlarının korunmasını sağlar. Ayrıca arıların vücudu sık bir tüy tabakasıyla kaplıdır.
Baş
Arının başında duyargaları, gözleri ve ağzı vardır. Anten adı verilen bir çift duyarga, başın tam ortasında bulunur. Kısa olan bu organlar eklemli bir yapıdadır. Bu eklemler işçi arılarda ve kraliçe arıda oniki, erkek arılarda onüç boğumdan meydana gelir.
Arının duymak, koklamak, tat almak ve bir uzaklığı tahmin etmek için kullandığı duyargalar duyarlı kıllarla örtülüdür. Arılar, duyargalarının aracılığıyla gece karanlığında bile kovanları içinde ballarını saklayacakları petekleri örer ve ona en üstün geometrik biçimi verebilirler.
Oval bir biçimde olan arının başında sade ve bileşik olmak üzere iki tip göz bulunur.
Osel göz veya nokta göz adı da verilen sade gözler, arılarda üç tanedir. Bunlar başın üst kısmında eşkenar bir üçgenin üç noktasını meydana getirecek biçimde yer alırlar. Bunlar arının yakından ve hafif ışıkta görebilmesini sağlarlar.
Başın iki yanında ise bileşik göz ya da petek göz adı verilen iki göz bulunur. Bunlar başa yapıştırılmış birer konveks mercek görünüşündedir. Arı bu gözleri uzak mesafeleri görmek için kullanır. Petek gözlerle arı çok uzaklardaki cisimleri 60 kere büyütülmüş olarak görür.
Arının ağzı birçok bölümden meydana gelen bir organdır. Ağzın en ilginç yeri, birbirine çok ince dokularla ekli ve her yönde hareket edebilen, yaklaşık olarak 80 boğumdan meydana gelen dildir.
Dilin uzunluğu 6-9 mm arasında değişir ve çok incedir. Ortasında çok küçük tüylerle kaplı derin bir kanal vardır. Buradan geçen sıvılar ağıza ulaşır. Arı, sıvı besin maddelerini bu kanal yoluyla emer. Dilinin ucundaki çok hassas bir tat alma organı olan kaşıkçık (püskül), dilin daldırılamıyacağı pelteleşmiş sıvıların alınmasına yarar.
Görevi bittiği zaman dil, arkaya doğru kıvrılır ve 'Labiyal Palpus' adı verilen iki dudak boynuzunun birleşmesiyle meydana gelen bir kının içine yerleşir.
Arının ağız yapısı tarıma zarar vermeyecek biçimdedir. Çenesi eşek arısınınki gibi tırtıllı değildir. Düz olduğu için üzüm ve öteki meyvelerin kabuklarını zedelemez.
Göğüs
Arının göğsü üç ayrı halkadan meydana gelir: Protoraks (ön-göğüs), mezotoraks (orta-göğüs) ve metatoraks (art-göğüs). Her halkada ön, orta ve arka bacaklar denen toplamı altı olan birer çift bacak vardır. Bundan ötürü arıların üyesi bulunduğu Böcekler sınıfına 'altıayaklılar' adı da verilir.
İşçi arı, toz taneciklerini arıtmak için ön ayaklarındaki tarakla duyargalarını ve dilini sürekli olarak temizler. Orta bacak çiftini yalnız yere dayanmak için kullanır. En arkadaki iki bacağı üzerinde ise 'çiçek tozu kesesi' ile 'fırça' bulunur.
Çiçek tozu kesesi tibya (kavak kemiği)'ya bitişik ve tüylerle kaplı üçgen biçiminde bir torbacıktır. Arı, topladığı çiçek tozlarını ve propolis adı verilen bir çeşit reçineyi bunun içine biriktirir. Fırça, bacağın kaval kemiğinin altındaki parçası etrafında, uçları aşağıya doğru olan sayısız tüylerden meydana gelir.
Arının ayaklarının ucunda yapışkan "tüy yastıkları"yla bir çift çengel bulunur. Tüy yastıkları hayvanın dik ve kaygan yüzeylerde kaymadan, düşmeden yürümesini sağlar. Arı yerden kalkmak istediği zaman ayaklarının ucundaki çengellere dayanarak kendini itiverir.
Arının kanatları da göğüs bölümünde yer almıştır. Bunlar, işçi arının en güçlü ve gerekli hareket aracıdır.
Arının kanat gücü kuşlara oranla çok üstündür. Bu kanatlar, her iki yanda ve birer çift olmak üzere göğsün son iki halkası üzerinde bulunur. Çok ince tüylerle kaplıdırlar. Enine ve boyuna damarcıklarla örülmüşlerdir. Öndeki kanatlar daha büyüktür ve arının uçuş süresince havada kalabilmesini sağlarlar. Arkadaki kanatlar ise uçuşta yön tayinine yararlar.
Arının arka kanatlarının ön kenarlarında bir takım kancalar vardır. Bunlar ön ve arka kanatları birbirine kenetliyerek uçuş sırasında tek kanat gibi iş görmelerini sağlar, böylece arının uçuş yeteneğini artırırlar. Hız azalınca da kanatlar birbirinden ayrılır.
Arının uçuş sırasındaki hızı saatte 50 km.'ye yaklaşır. İşçi arıların balözü toplarken kovandan en çok 5 km ayrıldıkları tespit edilmiştir. Kanatlar, bütün bunlardamn başka, mutluluk, hayret ve kovana ya da çiçeklerin bulunduğu yere çağırma ifadesi olarak çeşitli tonda vızıltı sesi çıkarmaya yararlar.
Karın
Arının karın bölümü göğüsten ince bir boğumla ayrılmıştır. Dokuz halkadan meydana gelen karın bölümü birbirine çok ince ve elastik zarlarla bağlıdır. Dokuz halkadan işçi ve arı beylerinde altısı, erkeklerde ise yedisi görülür. Halkalar arasındaki elastik zarlar sayesinde arının karnı kolayca büyüyüp küçülür. Böylece bu bölümde bulunan solunum, dolaşım, sindirim organlarına gereken hareketler sağlanır.
İşçi arıların karınlarının son dört halkasında balmumu üretmeye yarıyan mum keseleri bulunur. Son halkada anaarının ve işçi arıların en güçlü korunma silahı olan iğne yer alır. Bu iğne bir zehir kesesine bağlıdır.
Baş
Arının başında duyargaları, gözleri ve ağzı vardır. Anten adı verilen bir çift duyarga, başın tam ortasında bulunur. Kısa olan bu organlar eklemli bir yapıdadır. Bu eklemler işçi arılarda ve kraliçe arıda oniki, erkek arılarda onüç boğumdan meydana gelir.
Arının duymak, koklamak, tat almak ve bir uzaklığı tahmin etmek için kullandığı duyargalar duyarlı kıllarla örtülüdür. Arılar, duyargalarının aracılığıyla gece karanlığında bile kovanları içinde ballarını saklayacakları petekleri örer ve ona en üstün geometrik biçimi verebilirler.
Oval bir biçimde olan arının başında sade ve bileşik olmak üzere iki tip göz bulunur.
Osel göz veya nokta göz adı da verilen sade gözler, arılarda üç tanedir. Bunlar başın üst kısmında eşkenar bir üçgenin üç noktasını meydana getirecek biçimde yer alırlar. Bunlar arının yakından ve hafif ışıkta görebilmesini sağlarlar.
Başın iki yanında ise bileşik göz ya da petek göz adı verilen iki göz bulunur. Bunlar başa yapıştırılmış birer konveks mercek görünüşündedir. Arı bu gözleri uzak mesafeleri görmek için kullanır. Petek gözlerle arı çok uzaklardaki cisimleri 60 kere büyütülmüş olarak görür.
Arının ağzı birçok bölümden meydana gelen bir organdır. Ağzın en ilginç yeri, birbirine çok ince dokularla ekli ve her yönde hareket edebilen, yaklaşık olarak 80 boğumdan meydana gelen dildir.
Dilin uzunluğu 6-9 mm arasında değişir ve çok incedir. Ortasında çok küçük tüylerle kaplı derin bir kanal vardır. Buradan geçen sıvılar ağıza ulaşır. Arı, sıvı besin maddelerini bu kanal yoluyla emer. Dilinin ucundaki çok hassas bir tat alma organı olan kaşıkçık (püskül), dilin daldırılamıyacağı pelteleşmiş sıvıların alınmasına yarar.
Görevi bittiği zaman dil, arkaya doğru kıvrılır ve 'Labiyal Palpus' adı verilen iki dudak boynuzunun birleşmesiyle meydana gelen bir kının içine yerleşir.
Arının ağız yapısı tarıma zarar vermeyecek biçimdedir. Çenesi eşek arısınınki gibi tırtıllı değildir. Düz olduğu için üzüm ve öteki meyvelerin kabuklarını zedelemez.
Göğüs
Arının göğsü üç ayrı halkadan meydana gelir: Protoraks (ön-göğüs), mezotoraks (orta-göğüs) ve metatoraks (art-göğüs). Her halkada ön, orta ve arka bacaklar denen toplamı altı olan birer çift bacak vardır. Bundan ötürü arıların üyesi bulunduğu Böcekler sınıfına 'altıayaklılar' adı da verilir.
İşçi arı, toz taneciklerini arıtmak için ön ayaklarındaki tarakla duyargalarını ve dilini sürekli olarak temizler. Orta bacak çiftini yalnız yere dayanmak için kullanır. En arkadaki iki bacağı üzerinde ise 'çiçek tozu kesesi' ile 'fırça' bulunur.
Çiçek tozu kesesi tibya (kavak kemiği)'ya bitişik ve tüylerle kaplı üçgen biçiminde bir torbacıktır. Arı, topladığı çiçek tozlarını ve propolis adı verilen bir çeşit reçineyi bunun içine biriktirir. Fırça, bacağın kaval kemiğinin altındaki parçası etrafında, uçları aşağıya doğru olan sayısız tüylerden meydana gelir.
Arının ayaklarının ucunda yapışkan "tüy yastıkları"yla bir çift çengel bulunur. Tüy yastıkları hayvanın dik ve kaygan yüzeylerde kaymadan, düşmeden yürümesini sağlar. Arı yerden kalkmak istediği zaman ayaklarının ucundaki çengellere dayanarak kendini itiverir.
Arının kanatları da göğüs bölümünde yer almıştır. Bunlar, işçi arının en güçlü ve gerekli hareket aracıdır.
Arının kanat gücü kuşlara oranla çok üstündür. Bu kanatlar, her iki yanda ve birer çift olmak üzere göğsün son iki halkası üzerinde bulunur. Çok ince tüylerle kaplıdırlar. Enine ve boyuna damarcıklarla örülmüşlerdir. Öndeki kanatlar daha büyüktür ve arının uçuş süresince havada kalabilmesini sağlarlar. Arkadaki kanatlar ise uçuşta yön tayinine yararlar.
Arının arka kanatlarının ön kenarlarında bir takım kancalar vardır. Bunlar ön ve arka kanatları birbirine kenetliyerek uçuş sırasında tek kanat gibi iş görmelerini sağlar, böylece arının uçuş yeteneğini artırırlar. Hız azalınca da kanatlar birbirinden ayrılır.
Arının uçuş sırasındaki hızı saatte 50 km.'ye yaklaşır. İşçi arıların balözü toplarken kovandan en çok 5 km ayrıldıkları tespit edilmiştir. Kanatlar, bütün bunlardamn başka, mutluluk, hayret ve kovana ya da çiçeklerin bulunduğu yere çağırma ifadesi olarak çeşitli tonda vızıltı sesi çıkarmaya yararlar.
Karın
Arının karın bölümü göğüsten ince bir boğumla ayrılmıştır. Dokuz halkadan meydana gelen karın bölümü birbirine çok ince ve elastik zarlarla bağlıdır. Dokuz halkadan işçi ve arı beylerinde altısı, erkeklerde ise yedisi görülür. Halkalar arasındaki elastik zarlar sayesinde arının karnı kolayca büyüyüp küçülür. Böylece bu bölümde bulunan solunum, dolaşım, sindirim organlarına gereken hareketler sağlanır.
İşçi arıların karınlarının son dört halkasında balmumu üretmeye yarıyan mum keseleri bulunur. Son halkada anaarının ve işçi arıların en güçlü korunma silahı olan iğne yer alır. Bu iğne bir zehir kesesine bağlıdır.
Arı ailesi
Aralarında olağanüstü bir işbirliği olan arı ailesi, anaarı, işçi arı ve erkek arıdan oluşur. Arı kolonisi, kuralları çok sıkı olan bir sosyal düzen içinde birlikte yaşar. Hiçbir arı bu koloniden ayrı olarak hayatını devam ettiremez.
Kolonide birkaçyüz erkek arı, binlerce işçi arı ve bir tek anarı bulunur. İşçi arı sayısı mevsime göre 10.000 ile 100.000 arasında değişir. Her arı ailesinin kendine özgü bir kokusu vardır. Bu yüzden dışarı çıkan her arı kendi kovanına geri dönmek zorundadır. Yabancı kovana girmek isteyen bir arıyı, nöbetçi arılar kokusundan tanıyarak içeri almazlar ve ısrar etmesi halinde mücadele ederek onu öldürürler.
Anaarı
Her kovanda birtane anaarı bulunur. Kraliçe arı, beyarı, ece arı gibi değişik isimler de verilir. Anaarının temel görevi yumurta yaparak arı kolonisinin çoğalmasını, böylece neslinin devam etmesini sağlamaktır.
Ana arı görünüş olarak kovandaki diğer arılardan daha uzun ve gösterişlidir. Zaman zaman erkek arılarla karıştırılır. Ana arının kanatları erkeğinkinden kısa, vücudu daha narin olmakla birlikte; boyu daha uzundur. En açık fark, kanatlarının vücudunun yaklaşık yarısı uzunluğunda oluşudur. Vücudunun alt kısmı sarı, üstü ise diğer arılara nazaran daha koyu bir renktedir.
Ana arı, işçi arıların yaptıkları görevlerin hiçbirini yapmaz. Bacaklarında fırça ve çiçek tozu kesesi yoktur. Dili de çiçeklerin balözünü emmeye yetecek kadar uzun değildir. İğnesini ise insanlara saplayamaz, yalnızca rakiplerini bertaraf etmek için kullanabilir.
Ana arı uzun ömrü süresince oğul verme ve döllenme uçuşu hariç, kovandan dışarı hiç çıkmaz.
Ana arı arı kolonisi içinde döllenmiş yumurta yapabilme yeteneğine sahip tek yaratıktır. Herhangi bir nedenden dolayı ölmesi ya da bu yeteneğini kaybetmesi o koloninin yokolması anlamına gelir.
Aynı kovanda iki anaarıya asla yer yoktur. Böyle birşey olması halinde iki arı arasında birisinin ölümüyle sonuçlanacak bir kavga başlar. Yalnızca oğul mevsiminde işçi arılar ana arıların birbirlerini öldürmesine izin vermezler.
Arı kolonisi için hayati önem taşımasından ötürü, işçi arılar ana arının etrafında adeta pervane olurlar. Onu büyük bir özveriyle korurlar ve beslerler. Onun için kendilerini feda etmekten hiç çekinmezler. Ana arı ağzını açar açmaz dört, beş işçi arı hemen onun ağzına bal doldurur.
Anaarının yumurta bırakma işlemi süreklidir. Hiç dinlenmez. Ana arı bir günde oldukça yüksek sayıda yumurta bırakabilir. Bu sayı mevsiminde günde 3.000Õi bulur. Bu kadar yumurta kendi ağırlığının yaklaşık iki buçuk katı kadardır.
İşçi Arı
İşçi arılar, arı kolonisinin en kalabalık grubunu meydana getirirler. Mevsimine göre sayıları 10.000 ile 100.000 arasında değişir. İşçi arı cinsiyet olarak dişidir. Fakat yumurtlama gibi bir fonksiyonu yerine getirmez.
Arı kolonisinin faal olduğu ilkbahar ve yaz günlerinde bir işçi arının ortalama ömrü 40-50 gündür. Daha çok kovan içinde geçen kış mevsiminde 4-5 aya çıkar.
Bir kovandaki işçi arısının çokluğu ve çalışkanlığı o kovanın gücünü ve verimini gösterir. Bir işçi arı kendi ağırlığı kadar yükü taşıyabilecek güçtedir.
Kovanın iç ve dış işlerinin tümünü işçi arılar görürler. Aralarında yaşlarına göre belirlenmiş sıkı bir işbirliği vardır. Daha kolay olan içişleri genç işçi arılar, dışarıdaki işleri ise tecrübeli olan yaşlı işçi arılar yapar.
Kovan içi işler sırasıyla şunlardır:
-Petek gözlerini temizlemek.
-Yeni petek gözleri inşa etmek.
-Kovan içi temizliğini yapmak.
-İçeride ölen arıları dışarı atmak.
-Larvaları beslemek.
-Yavruların üşümesini engellemek için kovan içi ısısını sabit tutmak.
-Dışarıdan gelen işçi arıların ballarını teslim alarak peteklere yerleştirmek.
-Balın kıvamına gelip olgunlaşması için gereken önlemleri almak.
-Bal doldurulmuş olan petek hücresinin üzerine kapatmak.
-Özellikle sıcak olan günlerde kovan içi ısısını ve nem dengesini sağlamak için kovan girişinde kanat çırparak hava sirkülasyonu sağlamak.
-Kovanı dış tehlikelerden korumak için kovan girişinde bekçilik yapmak.
-Ana arıyı beslemek ve ona yardımcılık yapmak.
-Kovan içindeki çatlakları ve gerektiğinde kovan girişini propolis ile kapatmak.
Bir kovanda daha çok tecrübe gerektiren ve daha tehlikeli olan dışarıdaki işler ise şunlardır:
-Bal toplamak.
-Prepolis toplamak.
-Polen toplamak.
-Su taşımak
Erkek Arı
Vücut yapısı olarak işçi arıdan büyük, ana arıdan küçük görünüşlüdür. Kovandaki tek fonksiyonu ana arının döllenmesini gerçekleştirmektir. Bu dölleme işi de sadece bir tek erkek arıya nasip olur. Genellikle kışın kovanlarda erkek arı bulunmaz. İlkbaharda doğarlar ve sayıları yaklaşık olarak 100 ile 500 arasında değişir.
Erkek arı dişi arının yerine getirdiği bal, polen toplama ya da kovan içi hizmetlerin hiçbirini yapamaz. Çünkü vücut yapısı bunlara uygun değildir. İğnesi de yoktur bu yüzden sokucu özelliğe sahip değildir. Dışarıda gezerek kendi karnını bile doyuramaz. İşçi arıların getirdiği bal ve polenle beslenir. Sonbahar gelip bal mevsimi bittikten sonra işçi arılar tarafından kovan dışına atılarak ölüme terkedilirler.
Kolonide birkaçyüz erkek arı, binlerce işçi arı ve bir tek anarı bulunur. İşçi arı sayısı mevsime göre 10.000 ile 100.000 arasında değişir. Her arı ailesinin kendine özgü bir kokusu vardır. Bu yüzden dışarı çıkan her arı kendi kovanına geri dönmek zorundadır. Yabancı kovana girmek isteyen bir arıyı, nöbetçi arılar kokusundan tanıyarak içeri almazlar ve ısrar etmesi halinde mücadele ederek onu öldürürler.
Anaarı
Her kovanda birtane anaarı bulunur. Kraliçe arı, beyarı, ece arı gibi değişik isimler de verilir. Anaarının temel görevi yumurta yaparak arı kolonisinin çoğalmasını, böylece neslinin devam etmesini sağlamaktır.
Ana arı görünüş olarak kovandaki diğer arılardan daha uzun ve gösterişlidir. Zaman zaman erkek arılarla karıştırılır. Ana arının kanatları erkeğinkinden kısa, vücudu daha narin olmakla birlikte; boyu daha uzundur. En açık fark, kanatlarının vücudunun yaklaşık yarısı uzunluğunda oluşudur. Vücudunun alt kısmı sarı, üstü ise diğer arılara nazaran daha koyu bir renktedir.
Ana arı, işçi arıların yaptıkları görevlerin hiçbirini yapmaz. Bacaklarında fırça ve çiçek tozu kesesi yoktur. Dili de çiçeklerin balözünü emmeye yetecek kadar uzun değildir. İğnesini ise insanlara saplayamaz, yalnızca rakiplerini bertaraf etmek için kullanabilir.
Ana arı uzun ömrü süresince oğul verme ve döllenme uçuşu hariç, kovandan dışarı hiç çıkmaz.
Ana arı arı kolonisi içinde döllenmiş yumurta yapabilme yeteneğine sahip tek yaratıktır. Herhangi bir nedenden dolayı ölmesi ya da bu yeteneğini kaybetmesi o koloninin yokolması anlamına gelir.
Aynı kovanda iki anaarıya asla yer yoktur. Böyle birşey olması halinde iki arı arasında birisinin ölümüyle sonuçlanacak bir kavga başlar. Yalnızca oğul mevsiminde işçi arılar ana arıların birbirlerini öldürmesine izin vermezler.
Arı kolonisi için hayati önem taşımasından ötürü, işçi arılar ana arının etrafında adeta pervane olurlar. Onu büyük bir özveriyle korurlar ve beslerler. Onun için kendilerini feda etmekten hiç çekinmezler. Ana arı ağzını açar açmaz dört, beş işçi arı hemen onun ağzına bal doldurur.
Anaarının yumurta bırakma işlemi süreklidir. Hiç dinlenmez. Ana arı bir günde oldukça yüksek sayıda yumurta bırakabilir. Bu sayı mevsiminde günde 3.000Õi bulur. Bu kadar yumurta kendi ağırlığının yaklaşık iki buçuk katı kadardır.
İşçi Arı
İşçi arılar, arı kolonisinin en kalabalık grubunu meydana getirirler. Mevsimine göre sayıları 10.000 ile 100.000 arasında değişir. İşçi arı cinsiyet olarak dişidir. Fakat yumurtlama gibi bir fonksiyonu yerine getirmez.
Arı kolonisinin faal olduğu ilkbahar ve yaz günlerinde bir işçi arının ortalama ömrü 40-50 gündür. Daha çok kovan içinde geçen kış mevsiminde 4-5 aya çıkar.
Bir kovandaki işçi arısının çokluğu ve çalışkanlığı o kovanın gücünü ve verimini gösterir. Bir işçi arı kendi ağırlığı kadar yükü taşıyabilecek güçtedir.
Kovanın iç ve dış işlerinin tümünü işçi arılar görürler. Aralarında yaşlarına göre belirlenmiş sıkı bir işbirliği vardır. Daha kolay olan içişleri genç işçi arılar, dışarıdaki işleri ise tecrübeli olan yaşlı işçi arılar yapar.
Kovan içi işler sırasıyla şunlardır:
-Petek gözlerini temizlemek.
-Yeni petek gözleri inşa etmek.
-Kovan içi temizliğini yapmak.
-İçeride ölen arıları dışarı atmak.
-Larvaları beslemek.
-Yavruların üşümesini engellemek için kovan içi ısısını sabit tutmak.
-Dışarıdan gelen işçi arıların ballarını teslim alarak peteklere yerleştirmek.
-Balın kıvamına gelip olgunlaşması için gereken önlemleri almak.
-Bal doldurulmuş olan petek hücresinin üzerine kapatmak.
-Özellikle sıcak olan günlerde kovan içi ısısını ve nem dengesini sağlamak için kovan girişinde kanat çırparak hava sirkülasyonu sağlamak.
-Kovanı dış tehlikelerden korumak için kovan girişinde bekçilik yapmak.
-Ana arıyı beslemek ve ona yardımcılık yapmak.
-Kovan içindeki çatlakları ve gerektiğinde kovan girişini propolis ile kapatmak.
Bir kovanda daha çok tecrübe gerektiren ve daha tehlikeli olan dışarıdaki işler ise şunlardır:
-Bal toplamak.
-Prepolis toplamak.
-Polen toplamak.
-Su taşımak
Erkek Arı
Vücut yapısı olarak işçi arıdan büyük, ana arıdan küçük görünüşlüdür. Kovandaki tek fonksiyonu ana arının döllenmesini gerçekleştirmektir. Bu dölleme işi de sadece bir tek erkek arıya nasip olur. Genellikle kışın kovanlarda erkek arı bulunmaz. İlkbaharda doğarlar ve sayıları yaklaşık olarak 100 ile 500 arasında değişir.
Erkek arı dişi arının yerine getirdiği bal, polen toplama ya da kovan içi hizmetlerin hiçbirini yapamaz. Çünkü vücut yapısı bunlara uygun değildir. İğnesi de yoktur bu yüzden sokucu özelliğe sahip değildir. Dışarıda gezerek kendi karnını bile doyuramaz. İşçi arıların getirdiği bal ve polenle beslenir. Sonbahar gelip bal mevsimi bittikten sonra işçi arılar tarafından kovan dışına atılarak ölüme terkedilirler.
Üremesi
Bütün arı cinsleri üç aşamadan geçerek ergin arı haline gelir. Bu aşamalar genellikle yumurta, larva (kurtçuk) ve pupa (koza) olarak isimlendirilir.
Temelde bütün cinslerin kaynağı ana arının hücrelere bıraktığı yumurtadır. Cinslerin arasındaki farklılığı hücre büyüklüğü, beslenme şekli ve kuluçka süresi belirler. Yalnızca işçi arı ile ana arı döllenmiş yumurtadan, erkek arı ise döllenmemiş yumurtadan çıkar.
Petek gözleri, işçi arı gözleri ve erkek arı gözleri olarak iki farklı büyüklüğe sahiptir. Ana arı gözleri ise esas petek yapısı içinde yer almaz, sonradan ilave edilir.
İşçi arılar çapı 5.37 mm olan en küçük petek gözlerinde yetişir. Anarının döllenmiş yumurtaları işçi arı gözlerine bırakma kapasitesi kovanın o yıl içindeki gücünü ve verimliliğini belirler. Ayrıca koloninin hayatını devam ettirebilmesi de işçi arı üretebilmesine bağlıdır.
Ana arı başını içine sokarak yumurta koyacağı petek hücresini önce kontrol eder. Sonra iki ön ayağı ile hücre kenarlarından tutunarak vücudunun arka kısmını hücrenin içine sokar. Birkaç saniye içinde yumurtlayarak diğer hücreye geçer. Ana arı yumurtalarını hücreler arasında boş hücre kalmayacak şekilde bırakır. Çünkü bu yumurtaların rahat bakımı için şarttır.
İlkbaharda kovan gelişiminin doruğa çıktığı günlerde genç bir ana arı, hücrelere günde yaklaşık 2000 yumurta bırakabilir.
Ana arı tarafından petek gözlerine bırakılan yumurta iğne ucu kadar küçük, hafifçe kıvrık ve beyaz renklidir. Hücrenin dibinde yapışık olarak üç gün boyunca durumunu korur.
Üçüncü günü yumurtalar çatlayarak küçük bir kurtçuk olan larva haline dönüşür.
Larva ilk üç gün arı sütüyle daha sonraki üç gün ise bal ve polen ile beslenir. Dokuzuncu gün larvanın bulunduğu petek gözü bal ve polen ile doldurularak kapatılır.
Larva artık pupa aşamasına geçmiştir.
Pupa aşamasında değişim geçiren arı bu aşamayı yaklaşık 12 günde tamamlayıp hücre kapağını kemirerek dışarı çıkar.
İlk çıktığında güçsüz, ıslak ve donuk renklidir. Dadı arıların bakımı ile 2-3 günde kuvvetlenir, gerçek rengini alır ve tüylenir. İşçi arının yumurta ile ergin arı olması arasında geçen süre yaklaşık 21 gündür.
Ana arı erkek arı yumurtalarını genişlikleri yaklaşık 6.91 mm olan erkek arı hücrelerine koyar. Erkek arı yumurtalarının işçi arı yumurtalarından tek farkı döllenmemiş olmalarıdır. Kapatılmış erkek arı hücrelerine bakıldığında, işçi arı hücrelerinden daha kabarık durumda görünürler. Arının gelişim süreci işçi arınınki ile aynıdır fakat süresi 24 gündür.
Ana arı genelde oğul mevsiminden hemen önce erkek arı yumurtalarını hücrelere bırakır.
ARI CİNSLERİNİN KULUÇKA SÜRELERİ
Ana arının üremesi kendiliğinden gelişen bir süreç değildir, koloninin vereceği karara ve bazı gelişmelere bağlıdır.
Koloninin yeni bir ana arı üretme isteği genelde 3 nedene dayanır. Birinci neden, koloninin oğul verme arzusudur. Oğul mevsimi yaklaştığında işçi arılar yeni ana arı üretmek için peteğin alt kısmında bulunan hücrelerden bazılarını genişleterek 20-25 mm uzunluğunda 8 mm genişliğinde bir yüksük şekline getirirler. Ana arı gözü denilen bu yüksükler peteğin esas yapısı içerisinde yer almaz, işçi arı gözlerinin dışa doğru genişletilip uzatılmasıyla oluşturulur. İşçi arılar ana arıyı yaptıkları yüksüklerin içine yumurtlatmaya uğraşır. Eğer bunu başaramazlarsa işçi arı gözlerindeki yumurtalardan alarak ana arı gözlerine koyarlar.
İkinci neden, ana arının kaybedilmiş olmasıdır. Herhangi bir sebepten dolayı ana arının kaybedilmiş olması halinde işçi arılar acilen ana arı yüksükleri yaparak koloniye yeni ana arı kazandırırlar.
Üçüncü neden ise yaşlandığı için ana arının değiştirilmesi arzusudur. Ana arı iyice yaşlanarak, koloninin hayatını devam ettirebileceği asgari yumurtayı hücreler içine bırakma gücünü kaybettiği zaman, koloni bu ana arıyı değiştirme kararı alır.
Oğul vermek amacıyla yapılan ana arı yüksüklerinin sayısı genelde 10-15 kadardır. Ana arıyı değiştirmek için yapılan yüksükler ise 2-4 tane civarındadır. Oğul için yapılan yüksükler, ana arıdan gizlemek için çerçevelerin dip taraflarında, gizli köşelerinde bulunur. Ana arıyı değiştirme amacıyla yapılan yüksükler ise çerçevenin ortasında, kuluçkanın bol olduğu alanlarda yer alır.
Ana arı hücresindeki yumurtanın diğer işçi arı yumurtalarından hiçbir farkı yoktur. 3 gün sonra yumurtalar çatlar. Larva 6 gün sürekli olarak arı sütü ile beslenir. İşte fark bu beslemede ortaya çıkar. İşçi ve erkek arılar daha düşük kaliteli arı sütü ile beslenirler. Aynı dönemde işçi arı larvasına verilen arı sütü 15 mg civarındadır. Buna karşın ana arı larvasına yaklaşık 500 mg arı sütü verilir. Sürekli olarak beslenen larva dokuzuncu gün yine hücrenin içi arısütü dolu olacak şekilde kapatılır. Aradan 7 gün geçer ve 15 günün sonunda ana arı hücreyi kemirerek dışarıya çıkar.
Oğul için yapılan yüksüklerde ana arı yüksüğün ucunu kemirerek dışarı çıkar. Kolonide mevcut ana arıların diğer yüksüklere zarar vermesi engellenir. Koloniye yeni ana kazandırmak için yapılan yüksüklerin ilkinden ana arı çıkıp koloni tarafından kabul gördükten sonra, diğer yüksükler yan taraflarından delinerek içlerindeki ana arı adayları imha edilir. Bu şekilde yan taraflarından açılmış ana arı memeleri görüldüğünde o koloninin yeni bir ana arıya kavuşmuş olduğu anlaşılır.
Yeni doğan ana arıların döllenmiş yumurta bırakabilmeleri için çiftleşmeleri gerekir. Ana arı bu işlemi gerçekleştirmek için çiftleşme uçuşuna çıkar. Günün müsait olan bir saatinde kovandan ayrılan ana arı hemen göğe doğru yükselir, bir çok kuşun erişemeyeceği bir yüksekliğe çıkar. Ana arının yaydığı kokuyu duyan yüzlerce erkek arı ona yetişmek için hızla uçar. Ana arıyı takip eden erkek arıların sayısı uçuş sırasında giderek azalır, yükselmeye güçleri yetmeyenler uçuşu yarıda bırakmak zorunda kalır. Ana arıya yetişebilen en güçlü erkek arı ile ana arı gökyüzünde çiftleşir. Bu çiftleşme sonunda erkek arı ölür. Çiftleşme olayı ana arının sperm kesesi doluncaya kadar devam eder. Ana arı bu süre içinde 8-10 erkek arıyla çiftleşebilir. Ana arı aldığı spermleri ömrünün sonuna kadar canlı olarak koruyabildiği için hayatı boyunca bir daha çiftleşme ihtiyacı hissetmez.
Temelde bütün cinslerin kaynağı ana arının hücrelere bıraktığı yumurtadır. Cinslerin arasındaki farklılığı hücre büyüklüğü, beslenme şekli ve kuluçka süresi belirler. Yalnızca işçi arı ile ana arı döllenmiş yumurtadan, erkek arı ise döllenmemiş yumurtadan çıkar.
Petek gözleri, işçi arı gözleri ve erkek arı gözleri olarak iki farklı büyüklüğe sahiptir. Ana arı gözleri ise esas petek yapısı içinde yer almaz, sonradan ilave edilir.
İşçi arılar çapı 5.37 mm olan en küçük petek gözlerinde yetişir. Anarının döllenmiş yumurtaları işçi arı gözlerine bırakma kapasitesi kovanın o yıl içindeki gücünü ve verimliliğini belirler. Ayrıca koloninin hayatını devam ettirebilmesi de işçi arı üretebilmesine bağlıdır.
Ana arı başını içine sokarak yumurta koyacağı petek hücresini önce kontrol eder. Sonra iki ön ayağı ile hücre kenarlarından tutunarak vücudunun arka kısmını hücrenin içine sokar. Birkaç saniye içinde yumurtlayarak diğer hücreye geçer. Ana arı yumurtalarını hücreler arasında boş hücre kalmayacak şekilde bırakır. Çünkü bu yumurtaların rahat bakımı için şarttır.
İlkbaharda kovan gelişiminin doruğa çıktığı günlerde genç bir ana arı, hücrelere günde yaklaşık 2000 yumurta bırakabilir.
Ana arı tarafından petek gözlerine bırakılan yumurta iğne ucu kadar küçük, hafifçe kıvrık ve beyaz renklidir. Hücrenin dibinde yapışık olarak üç gün boyunca durumunu korur.
Üçüncü günü yumurtalar çatlayarak küçük bir kurtçuk olan larva haline dönüşür.
Larva ilk üç gün arı sütüyle daha sonraki üç gün ise bal ve polen ile beslenir. Dokuzuncu gün larvanın bulunduğu petek gözü bal ve polen ile doldurularak kapatılır.
Larva artık pupa aşamasına geçmiştir.
Pupa aşamasında değişim geçiren arı bu aşamayı yaklaşık 12 günde tamamlayıp hücre kapağını kemirerek dışarı çıkar.
İlk çıktığında güçsüz, ıslak ve donuk renklidir. Dadı arıların bakımı ile 2-3 günde kuvvetlenir, gerçek rengini alır ve tüylenir. İşçi arının yumurta ile ergin arı olması arasında geçen süre yaklaşık 21 gündür.
Ana arı erkek arı yumurtalarını genişlikleri yaklaşık 6.91 mm olan erkek arı hücrelerine koyar. Erkek arı yumurtalarının işçi arı yumurtalarından tek farkı döllenmemiş olmalarıdır. Kapatılmış erkek arı hücrelerine bakıldığında, işçi arı hücrelerinden daha kabarık durumda görünürler. Arının gelişim süreci işçi arınınki ile aynıdır fakat süresi 24 gündür.
Ana arı genelde oğul mevsiminden hemen önce erkek arı yumurtalarını hücrelere bırakır.
ARI CİNSLERİNİN KULUÇKA SÜRELERİ
Ana arının üremesi kendiliğinden gelişen bir süreç değildir, koloninin vereceği karara ve bazı gelişmelere bağlıdır.
Koloninin yeni bir ana arı üretme isteği genelde 3 nedene dayanır. Birinci neden, koloninin oğul verme arzusudur. Oğul mevsimi yaklaştığında işçi arılar yeni ana arı üretmek için peteğin alt kısmında bulunan hücrelerden bazılarını genişleterek 20-25 mm uzunluğunda 8 mm genişliğinde bir yüksük şekline getirirler. Ana arı gözü denilen bu yüksükler peteğin esas yapısı içerisinde yer almaz, işçi arı gözlerinin dışa doğru genişletilip uzatılmasıyla oluşturulur. İşçi arılar ana arıyı yaptıkları yüksüklerin içine yumurtlatmaya uğraşır. Eğer bunu başaramazlarsa işçi arı gözlerindeki yumurtalardan alarak ana arı gözlerine koyarlar.
İkinci neden, ana arının kaybedilmiş olmasıdır. Herhangi bir sebepten dolayı ana arının kaybedilmiş olması halinde işçi arılar acilen ana arı yüksükleri yaparak koloniye yeni ana arı kazandırırlar.
Üçüncü neden ise yaşlandığı için ana arının değiştirilmesi arzusudur. Ana arı iyice yaşlanarak, koloninin hayatını devam ettirebileceği asgari yumurtayı hücreler içine bırakma gücünü kaybettiği zaman, koloni bu ana arıyı değiştirme kararı alır.
Oğul vermek amacıyla yapılan ana arı yüksüklerinin sayısı genelde 10-15 kadardır. Ana arıyı değiştirmek için yapılan yüksükler ise 2-4 tane civarındadır. Oğul için yapılan yüksükler, ana arıdan gizlemek için çerçevelerin dip taraflarında, gizli köşelerinde bulunur. Ana arıyı değiştirme amacıyla yapılan yüksükler ise çerçevenin ortasında, kuluçkanın bol olduğu alanlarda yer alır.
Ana arı hücresindeki yumurtanın diğer işçi arı yumurtalarından hiçbir farkı yoktur. 3 gün sonra yumurtalar çatlar. Larva 6 gün sürekli olarak arı sütü ile beslenir. İşte fark bu beslemede ortaya çıkar. İşçi ve erkek arılar daha düşük kaliteli arı sütü ile beslenirler. Aynı dönemde işçi arı larvasına verilen arı sütü 15 mg civarındadır. Buna karşın ana arı larvasına yaklaşık 500 mg arı sütü verilir. Sürekli olarak beslenen larva dokuzuncu gün yine hücrenin içi arısütü dolu olacak şekilde kapatılır. Aradan 7 gün geçer ve 15 günün sonunda ana arı hücreyi kemirerek dışarıya çıkar.
Oğul için yapılan yüksüklerde ana arı yüksüğün ucunu kemirerek dışarı çıkar. Kolonide mevcut ana arıların diğer yüksüklere zarar vermesi engellenir. Koloniye yeni ana kazandırmak için yapılan yüksüklerin ilkinden ana arı çıkıp koloni tarafından kabul gördükten sonra, diğer yüksükler yan taraflarından delinerek içlerindeki ana arı adayları imha edilir. Bu şekilde yan taraflarından açılmış ana arı memeleri görüldüğünde o koloninin yeni bir ana arıya kavuşmuş olduğu anlaşılır.
Yeni doğan ana arıların döllenmiş yumurta bırakabilmeleri için çiftleşmeleri gerekir. Ana arı bu işlemi gerçekleştirmek için çiftleşme uçuşuna çıkar. Günün müsait olan bir saatinde kovandan ayrılan ana arı hemen göğe doğru yükselir, bir çok kuşun erişemeyeceği bir yüksekliğe çıkar. Ana arının yaydığı kokuyu duyan yüzlerce erkek arı ona yetişmek için hızla uçar. Ana arıyı takip eden erkek arıların sayısı uçuş sırasında giderek azalır, yükselmeye güçleri yetmeyenler uçuşu yarıda bırakmak zorunda kalır. Ana arıya yetişebilen en güçlü erkek arı ile ana arı gökyüzünde çiftleşir. Bu çiftleşme sonunda erkek arı ölür. Çiftleşme olayı ana arının sperm kesesi doluncaya kadar devam eder. Ana arı bu süre içinde 8-10 erkek arıyla çiftleşebilir. Ana arı aldığı spermleri ömrünün sonuna kadar canlı olarak koruyabildiği için hayatı boyunca bir daha çiftleşme ihtiyacı hissetmez.
Sosyal düzen
ARILARDAKİ SOSYAL DÜZEN
Arı kolonisi çok sıkı bir sosyal düzen içinde yaşar. Bütün arılar içgüdesel olarak bu düzeni bilir ve hayatını bu kurallara uygun olarak devam ettirir. Kovanda her arının görevi kesinlikle bellidir. Arılar bu görevlerin dışına çıkamazlar.
Arı kolonisi açık alanda yaşama düzenine sahip değildir. Ya insanlar tarafından yapılmış kovanlarda ya da doğal ortamlarda bulunan oyuk ve kovuklarda yaşar.
Arı kolonisinin yuva içindeki yaşam alanı ise peteklerdir. Gerek doğal ortamda gerekse kovan içinde olsun arı muhakkak kendisine petek yapar. Balmumundan örülen petek gözleri, hem besin deposu hem de ana arının yumurtalarını bıraktığı bir yavrulama alanıdır.
Bütün dünyadaki balarıları petek gözlerini aynı şekilde yapar.
Arı kolonisi bir tür kadınlar cumhuriyetidir. Hakim olan unsur dişi arılardır. Erkek arıların yalnızca kraliçe arıyı döllemekten başka bir fonksiyonları yoktur.
Arı yaşam alanı olan kendi kovanına kesinlikle pislemez. Aradan kaç gün geçerse geçsin dışkılamak için dışarı çıkmaya fırsat kollar. Kış mevsimi hariç hiçbir arı kovan içinde ölümü beklemez. Öleceğini anlayan arı kovandan olabildiğince uzaklaşır.
Bir kovanda, anaarının yaşlandığı durumlar dışında, asla 2 ana arı birden olmaz. Olması halinde sonu ölümle biten bir kavga başlar.
Anaarı verimsizleştiğinde yeni ana arı doğup, çiftleşip sağlıklı bir şekilde döllenmiş yumurta bırakıncaya kadar, yaşlı ananın yaşamasına izin verilir.
Bütün arı kolonilerinin birbirinden ayrılan kokuları vardır. Arılar kendi kovanlarına girmek isteyen yabancı arıları bu kokudan tanırlar ve giriş yapmalarına izin vermezler.
Arılar kendi kovanlarını şekil olarak değil, bulunduğu yer itibariyle tanırlar. Bir kovan 1 metre öteye taşınsa bile dışarıdan gelen arı kendi kovanını bulamaz.
Araziye nektar ve polen aramaya çıkan kılavuz arılar geri döndükten sonra kovanın üstünde kendine özgü yaptıkları dansa benzer hareketlerle, kaynağın yönünü ve yerini anlatırlar.
Her arı nektarını aldığı çiçeğin üzerine kokudan bir işaret bırakır ve artık o çiçeğe başka bir arı uğramaz.
Başka bir canlıyı sokan arının sonu ölümdür fakat kovanı korumak için hiçbir arı ölümüne mal olacak sokma olayını gerçekleştirmekten çekinmez.
Bal toplama mevsiminde bir işçi arının ömrü yaklaşık olarak 40 gündür. Yani hiçbir işçi arı topladığı balı kışın kendisi yiyemez.
Arı kolonisi çok sıkı bir sosyal düzen içinde yaşar. Bütün arılar içgüdesel olarak bu düzeni bilir ve hayatını bu kurallara uygun olarak devam ettirir. Kovanda her arının görevi kesinlikle bellidir. Arılar bu görevlerin dışına çıkamazlar.
Arı kolonisi açık alanda yaşama düzenine sahip değildir. Ya insanlar tarafından yapılmış kovanlarda ya da doğal ortamlarda bulunan oyuk ve kovuklarda yaşar.
Arı kolonisinin yuva içindeki yaşam alanı ise peteklerdir. Gerek doğal ortamda gerekse kovan içinde olsun arı muhakkak kendisine petek yapar. Balmumundan örülen petek gözleri, hem besin deposu hem de ana arının yumurtalarını bıraktığı bir yavrulama alanıdır.
Bütün dünyadaki balarıları petek gözlerini aynı şekilde yapar.
Arı kolonisi bir tür kadınlar cumhuriyetidir. Hakim olan unsur dişi arılardır. Erkek arıların yalnızca kraliçe arıyı döllemekten başka bir fonksiyonları yoktur.
Arı yaşam alanı olan kendi kovanına kesinlikle pislemez. Aradan kaç gün geçerse geçsin dışkılamak için dışarı çıkmaya fırsat kollar. Kış mevsimi hariç hiçbir arı kovan içinde ölümü beklemez. Öleceğini anlayan arı kovandan olabildiğince uzaklaşır.
Bir kovanda, anaarının yaşlandığı durumlar dışında, asla 2 ana arı birden olmaz. Olması halinde sonu ölümle biten bir kavga başlar.
Anaarı verimsizleştiğinde yeni ana arı doğup, çiftleşip sağlıklı bir şekilde döllenmiş yumurta bırakıncaya kadar, yaşlı ananın yaşamasına izin verilir.
Bütün arı kolonilerinin birbirinden ayrılan kokuları vardır. Arılar kendi kovanlarına girmek isteyen yabancı arıları bu kokudan tanırlar ve giriş yapmalarına izin vermezler.
Arılar kendi kovanlarını şekil olarak değil, bulunduğu yer itibariyle tanırlar. Bir kovan 1 metre öteye taşınsa bile dışarıdan gelen arı kendi kovanını bulamaz.
Araziye nektar ve polen aramaya çıkan kılavuz arılar geri döndükten sonra kovanın üstünde kendine özgü yaptıkları dansa benzer hareketlerle, kaynağın yönünü ve yerini anlatırlar.
Her arı nektarını aldığı çiçeğin üzerine kokudan bir işaret bırakır ve artık o çiçeğe başka bir arı uğramaz.
Başka bir canlıyı sokan arının sonu ölümdür fakat kovanı korumak için hiçbir arı ölümüne mal olacak sokma olayını gerçekleştirmekten çekinmez.
Bal toplama mevsiminde bir işçi arının ömrü yaklaşık olarak 40 gündür. Yani hiçbir işçi arı topladığı balı kışın kendisi yiyemez.
Arı ırkları
Bütün canlılarda olduğu gibi arılar da zaman içinde yaşadıkları coğrafi bölgenin şartlarına uyum göstererek değişik ırk özellikleri kazanmışlardır. Arı ırkları hırçınlık, çalışkanlık, hastalıklara dayanıklılık gibi değişik özellikler gösterirler.
Arı ırkları; büyüklük, renk, dil uzunluğu, vücudun kıl örtüsü, balmumu bezlerinin şekil ve büyüklüğü, kanat damar yapısı ve kanat büyüklüğü gibi morfolojik özelliklerle birbirlerinden ayrılırlar. Bugüne kadar yapılan taksonomik çalışmalarda dünyada 24 arı ırkı kesin olarak tanımlanmıştır. Bunlardan ancak bazıları ekonomik öneme sahip olup ekolojik şartların elverdiği her yerde yetiştirilirler. Ekonomik değer taşıyan arı ırkları içinde İtalyan, Kafkas ve Karniyol ilk sıralarda yer alırlar.
Üstün arı ırkından beklenen özellikler şunlardır:
- İnsana yakın ve uysal olması.
- Uçuş uzaklığının uzun olması.
- Daha fazla bal ve polen toplayacak fiziki özelliklere sahip olması.
- Kovanlarını temiz tutması ve hastalıklara karşı dayanıklı olması.
- Coğrafya ve iklim şartlarına dayanıklı olması.
- Hortum uzunluklarının fazla olması.
- Ana arıların yumurtlama yeteneklerinin yüksek olması.
- Oğul eğilimlerinin düşük olması.
Dünya üzerindeki belli başlı arı ırkları ise şöyle sıralanabilir:
1) İtalyan Arısı: (Apis mellifera ligustica) Eskiden beri üstün özelliklerini koruyan üstün bir arı ırkıdır. Asıl yurdu Kuzey İtalya'dır. İtalyan arıları çok çalışkan ve uysaldırlar. Ana arı bol yumurtlama yeteneğine sahiptir.
Çoğalma kabiliyetleri fazladır. Yavru büyütme yeteneği fazla olup erken ilkbaharda kuvvetli koloni oluştururlar. Bol nektar toplayarak çok bal yaparlar. Oğul verme eğilimleri zayıftır. Arı ırkları arasında en güzel petek İtalyan arası tarafından örülür. Tatlı sarı renkli ve güzel görünüşlüdür. Tek olumsuz özellikleri aşırı derecede yağmacı oluşlarıdır.
2) Kafkas Arısı: (Apis mellifera caucasica) Çok uysal,çalışkan ve şiddetli soğuğa dirençli olma gibi üstün ırk özellikleri vardır. Hortumları diğer arı cinslerinden uzundur. Sık sık oğul verme eğilimine girmemeleri bu ırkın üstün nitelikleri arasındadır. Yavru verimleri yüksektir ve kuvvetli aileler meydana getirirler. En kuvvetli oldukları devre yaz ortasıdır.
Çok uslu olmalarına rağmen, dışardan gelen yağmacı arı ya da diğer zararlılara karşı kovanlarını oldukça iyi korurlar. Kitin rengi koyudur genelde gri kurşuni renktedirler. Tek kusurları kovana aşırı miktarda propolis getirerek sağa sola bulaştırmalarıdır.
3) Karniyol Arıları: (Apis mellifera carnica), ince yapılı ve uzun dillidir. Kısa ve sık bir kıl örtüsüne sahiptirler. Gri arılar da denilen Karniyol arısının kitini çok koyu renktedir ve genellikle 2. ve 3. halkalar üzerinde kahverengi noktalar, bazen de kahverengi çizgiler vardır. En sakin ve uysal arı ırkıdır. Yavru üretme kabiliyetleri çok iyidir. Küçük aileler halinde kışladıklarından yiyecek tüketimleri azdır. Polen miktarı yeterli olduğu sürece yavru büyütme uzun süre devam eder. Sonbaharda ailenin nüfusu süratle azalır.
Çok sert iklim şartlarında bile kışlama yetenekleri iyidir. Oğul verme eğilimleri yüksektir. Yön tayin etme ve kovanlarını bulma duyguları kuvvetlidir. Yağmacılığa karşı meyilli değildirler. Çok az propolis kullanırlar ve bu yüzden yavru hastalıklarına karşı çok hassastırlar. Çevre şartları değişikliklerine uyma kabiliyetleri yüksektir.
5) Anadolu Arısı: (Apis mellifera anatoliaca) Anadolunun büyük bir k ısmında yayılış gösteren Anadolu arısı İngiltere ve ABD'ne götürülerek bu ülkelerdeki ıslah çalışmalarında kullanılmıştır. En büyük özellikleri Anadolu coğrafyası ve iklimine çok iyi uyum sağlamış olmalarıdır. Çalışkan, kış şartlarına ve hastalıklara dayanıklı olma gibi avantajları vardır. Anadolu arısının en üstün vasıflarından birisi de çok zor şartlarda bile bal toplayarak hayatını devam ettirebilmesidir. Genelde esmer ve küçük yapılı arılardır.
Arı ırkları; büyüklük, renk, dil uzunluğu, vücudun kıl örtüsü, balmumu bezlerinin şekil ve büyüklüğü, kanat damar yapısı ve kanat büyüklüğü gibi morfolojik özelliklerle birbirlerinden ayrılırlar. Bugüne kadar yapılan taksonomik çalışmalarda dünyada 24 arı ırkı kesin olarak tanımlanmıştır. Bunlardan ancak bazıları ekonomik öneme sahip olup ekolojik şartların elverdiği her yerde yetiştirilirler. Ekonomik değer taşıyan arı ırkları içinde İtalyan, Kafkas ve Karniyol ilk sıralarda yer alırlar.
Üstün arı ırkından beklenen özellikler şunlardır:
- İnsana yakın ve uysal olması.
- Uçuş uzaklığının uzun olması.
- Daha fazla bal ve polen toplayacak fiziki özelliklere sahip olması.
- Kovanlarını temiz tutması ve hastalıklara karşı dayanıklı olması.
- Coğrafya ve iklim şartlarına dayanıklı olması.
- Hortum uzunluklarının fazla olması.
- Ana arıların yumurtlama yeteneklerinin yüksek olması.
- Oğul eğilimlerinin düşük olması.
Dünya üzerindeki belli başlı arı ırkları ise şöyle sıralanabilir:
1) İtalyan Arısı: (Apis mellifera ligustica) Eskiden beri üstün özelliklerini koruyan üstün bir arı ırkıdır. Asıl yurdu Kuzey İtalya'dır. İtalyan arıları çok çalışkan ve uysaldırlar. Ana arı bol yumurtlama yeteneğine sahiptir.
Çoğalma kabiliyetleri fazladır. Yavru büyütme yeteneği fazla olup erken ilkbaharda kuvvetli koloni oluştururlar. Bol nektar toplayarak çok bal yaparlar. Oğul verme eğilimleri zayıftır. Arı ırkları arasında en güzel petek İtalyan arası tarafından örülür. Tatlı sarı renkli ve güzel görünüşlüdür. Tek olumsuz özellikleri aşırı derecede yağmacı oluşlarıdır.
2) Kafkas Arısı: (Apis mellifera caucasica) Çok uysal,çalışkan ve şiddetli soğuğa dirençli olma gibi üstün ırk özellikleri vardır. Hortumları diğer arı cinslerinden uzundur. Sık sık oğul verme eğilimine girmemeleri bu ırkın üstün nitelikleri arasındadır. Yavru verimleri yüksektir ve kuvvetli aileler meydana getirirler. En kuvvetli oldukları devre yaz ortasıdır.
Çok uslu olmalarına rağmen, dışardan gelen yağmacı arı ya da diğer zararlılara karşı kovanlarını oldukça iyi korurlar. Kitin rengi koyudur genelde gri kurşuni renktedirler. Tek kusurları kovana aşırı miktarda propolis getirerek sağa sola bulaştırmalarıdır.
3) Karniyol Arıları: (Apis mellifera carnica), ince yapılı ve uzun dillidir. Kısa ve sık bir kıl örtüsüne sahiptirler. Gri arılar da denilen Karniyol arısının kitini çok koyu renktedir ve genellikle 2. ve 3. halkalar üzerinde kahverengi noktalar, bazen de kahverengi çizgiler vardır. En sakin ve uysal arı ırkıdır. Yavru üretme kabiliyetleri çok iyidir. Küçük aileler halinde kışladıklarından yiyecek tüketimleri azdır. Polen miktarı yeterli olduğu sürece yavru büyütme uzun süre devam eder. Sonbaharda ailenin nüfusu süratle azalır.
Çok sert iklim şartlarında bile kışlama yetenekleri iyidir. Oğul verme eğilimleri yüksektir. Yön tayin etme ve kovanlarını bulma duyguları kuvvetlidir. Yağmacılığa karşı meyilli değildirler. Çok az propolis kullanırlar ve bu yüzden yavru hastalıklarına karşı çok hassastırlar. Çevre şartları değişikliklerine uyma kabiliyetleri yüksektir.
5) Anadolu Arısı: (Apis mellifera anatoliaca) Anadolunun büyük bir k ısmında yayılış gösteren Anadolu arısı İngiltere ve ABD'ne götürülerek bu ülkelerdeki ıslah çalışmalarında kullanılmıştır. En büyük özellikleri Anadolu coğrafyası ve iklimine çok iyi uyum sağlamış olmalarıdır. Çalışkan, kış şartlarına ve hastalıklara dayanıklı olma gibi avantajları vardır. Anadolu arısının en üstün vasıflarından birisi de çok zor şartlarda bile bal toplayarak hayatını devam ettirebilmesidir. Genelde esmer ve küçük yapılı arılardır.
Arı iğnesi ve sokması
ARI İĞNESİ VE SOKMASI
şçi arının arka tarafında bulunan iğne düşmanlarına karşı en büyük savunma aracıdır. Arkasında olmasına rağmen arı her durumda iğnesini düşmanına rahatlıkla saplayabilir. Arı iğnesi iki kısımdan oluşur. Birinci kısım karın boşluğunda bağırsaklara bağlı ve oval şekilde olan zehir keseciğidir. İkinci kısım ise iğnedir. İğnenin üzerinde 9 adet ok ucuna benzeyen kancacıklar bulunur. Arı iğnesini sapladıktan sonra bu kancacıklar iğnenin geri çıkmasını engeller.
İğne saplandıktan sonra arı zehir keseciğini sıkar ve iğneden vücuduna zehir zerkedilen düşman büyük bir acı duyar. Arı iğnesini çıkarmaya çabalar fakat bunu başaramaz. Çoğu zaman bağırsaklarının bir bölümü de koparak iğne zehir keseciğiyle birlikte saplandığı yerde kalır.
Kendini kurtaran arının yaşama şansı yoktur, bir iki gün içinde ölür. İğnesini kaybeden arı daha çok hırçınlaşır ve düşmana saldırır. Fakat tekrar sokma şansı yoktur.
Arı soktuktan sonra panik halde el kol hareketleri yapmamak lazımdır. Bu hareketler diğer arıların da dikkatini çekerek saldırmalarına sebep olur.
Arı saldırısı karşısında yapılacak en iyi şey yüzümüzü ellerimizle kapatıp ordan uzaklaşmak ve bitkilerin arasına oturarak saklanmaktır.
Arı sokması sokulan yerin şişmesine neden olur. Bu da insana acı verir ve sinirli yapar. Sokan arıların çokluğuna göre, miskinlik, başağrısı, titreme, kaşıntı gibi reaksiyonlar da görülebilir.
Arı zehirinin kendine özgü keskin bir kokusu vardır. Bu zehir kokusunun yayılması diğer arıları da hırçınlaştırır. Eğer bir arı soktuğunda gerekli önlemler alınmazsa, aynı yerden başka arılar da sokmaya çalışır. Onun için arı soktuğunda arılıktan uzaklaşıp sokulan yeri yıkamak gerekir.
Arı Soktuğunda Alınacak Önlemler
Arı sokup iğnesini bıraktıktan sonra, kesinlikle zehir kesesinden tutarak çıkarmaya çalışmamalıdır. Çünkü bu hareket kesenin içindeki zehirin vücudumuza zerkedilmesine ve acımızın artmasına neden olur. En iyisi bir bıçağın yüzüyle ya da tırnağımızla sıyırarak çıkarmaktır.
Belli bir sayıya kadar arı sokması alerjisi olanların dışında tehlikeli değildir. Tehlike sınırı kişinin bünyesine göre değişir.
Arı allerjisi olanlarda vücudun genelinde kızarma, kaşıntı ve yumuşak dokularda şişme görülür. Bu sırada solunum güçlüğü, karın ağrısı, kusma, çarpıntı ve baygınlık görülebilir. Boğaz kaslarının kasılması ve yutak bölgesinin şişmesi ile nefes gittikçe zorlaşır ve hasta boğulabilir. Bu olaya "anaflaksi" veya "anaflaktik şok" adı verilir.
Arı sokmasına karşı en etkili tedavi amonyaktır. Amonyak hem arının soktuğu yere sürülebilir hem de bir bardak suya 5-10 damla damlatılarak içilebilir.
Şişmeye karşı antihistaminik veya steroid bir krem sürülmelidir. Ağızdan alınacak antihistaminik herhangi bir tablet oldukça yararlı olacaktır. Ancak şiddetli reaksiyonlar için geciktirilmeden tıbbi müdahalelere başvurulmalıdır.
Arı soktuktan sonra yarayı ovuşturmak ya da emmek kesinlikle doğru değildir. Arı tarafından sokulan kişi eğer terli ise zaten ter zehirin etkisini alacaktır.
Sokulan yere buz koymak, soğuk su ile yıkamak, yoğurt sürmek acının azaltılması için faydalıdır. Ayran da içilebilir.
Arının meyve yerken ağıza kaçarak boğazdan sokması hayati tehlike yaratabilir. Böyle bir durumda doktora giderken sirke ile sık sık gargara yapmak gerekir.
şçi arının arka tarafında bulunan iğne düşmanlarına karşı en büyük savunma aracıdır. Arkasında olmasına rağmen arı her durumda iğnesini düşmanına rahatlıkla saplayabilir. Arı iğnesi iki kısımdan oluşur. Birinci kısım karın boşluğunda bağırsaklara bağlı ve oval şekilde olan zehir keseciğidir. İkinci kısım ise iğnedir. İğnenin üzerinde 9 adet ok ucuna benzeyen kancacıklar bulunur. Arı iğnesini sapladıktan sonra bu kancacıklar iğnenin geri çıkmasını engeller.
İğne saplandıktan sonra arı zehir keseciğini sıkar ve iğneden vücuduna zehir zerkedilen düşman büyük bir acı duyar. Arı iğnesini çıkarmaya çabalar fakat bunu başaramaz. Çoğu zaman bağırsaklarının bir bölümü de koparak iğne zehir keseciğiyle birlikte saplandığı yerde kalır.
Kendini kurtaran arının yaşama şansı yoktur, bir iki gün içinde ölür. İğnesini kaybeden arı daha çok hırçınlaşır ve düşmana saldırır. Fakat tekrar sokma şansı yoktur.
Arı soktuktan sonra panik halde el kol hareketleri yapmamak lazımdır. Bu hareketler diğer arıların da dikkatini çekerek saldırmalarına sebep olur.
Arı saldırısı karşısında yapılacak en iyi şey yüzümüzü ellerimizle kapatıp ordan uzaklaşmak ve bitkilerin arasına oturarak saklanmaktır.
Arı sokması sokulan yerin şişmesine neden olur. Bu da insana acı verir ve sinirli yapar. Sokan arıların çokluğuna göre, miskinlik, başağrısı, titreme, kaşıntı gibi reaksiyonlar da görülebilir.
Arı zehirinin kendine özgü keskin bir kokusu vardır. Bu zehir kokusunun yayılması diğer arıları da hırçınlaştırır. Eğer bir arı soktuğunda gerekli önlemler alınmazsa, aynı yerden başka arılar da sokmaya çalışır. Onun için arı soktuğunda arılıktan uzaklaşıp sokulan yeri yıkamak gerekir.
Arı Soktuğunda Alınacak Önlemler
Arı sokup iğnesini bıraktıktan sonra, kesinlikle zehir kesesinden tutarak çıkarmaya çalışmamalıdır. Çünkü bu hareket kesenin içindeki zehirin vücudumuza zerkedilmesine ve acımızın artmasına neden olur. En iyisi bir bıçağın yüzüyle ya da tırnağımızla sıyırarak çıkarmaktır.
Belli bir sayıya kadar arı sokması alerjisi olanların dışında tehlikeli değildir. Tehlike sınırı kişinin bünyesine göre değişir.
Arı allerjisi olanlarda vücudun genelinde kızarma, kaşıntı ve yumuşak dokularda şişme görülür. Bu sırada solunum güçlüğü, karın ağrısı, kusma, çarpıntı ve baygınlık görülebilir. Boğaz kaslarının kasılması ve yutak bölgesinin şişmesi ile nefes gittikçe zorlaşır ve hasta boğulabilir. Bu olaya "anaflaksi" veya "anaflaktik şok" adı verilir.
Arı sokmasına karşı en etkili tedavi amonyaktır. Amonyak hem arının soktuğu yere sürülebilir hem de bir bardak suya 5-10 damla damlatılarak içilebilir.
Şişmeye karşı antihistaminik veya steroid bir krem sürülmelidir. Ağızdan alınacak antihistaminik herhangi bir tablet oldukça yararlı olacaktır. Ancak şiddetli reaksiyonlar için geciktirilmeden tıbbi müdahalelere başvurulmalıdır.
Arı soktuktan sonra yarayı ovuşturmak ya da emmek kesinlikle doğru değildir. Arı tarafından sokulan kişi eğer terli ise zaten ter zehirin etkisini alacaktır.
Sokulan yere buz koymak, soğuk su ile yıkamak, yoğurt sürmek acının azaltılması için faydalıdır. Ayran da içilebilir.
Arının meyve yerken ağıza kaçarak boğazdan sokması hayati tehlike yaratabilir. Böyle bir durumda doktora giderken sirke ile sık sık gargara yapmak gerekir.
ARI ÜRÜNLERİ
Ülkemizde arı ürünleri denince akla ilkönce bal ve balmumu gelir. Diğer arı ürünleri malesef tüketici tarafından yeteri kadar tanınmadığı ve talep edilmediği için arıcı tarafından ikinci planda kalır.
Son yıllarda özellikle yurtdışında gelişen apiterapi sayesinde polen, arı sütü, arı zehiri ve propolis üretiminde artışlar meydana gelmiştir. Yurtiçinde de tüketici bilinci arttıkça bu ürünlere olan talep çoğalmaktadır. Arıcılar yavaş yavaş bal ve balmununun yanı sıra diğer arı ürünlerinin üretimine de yöneliyorlar. Önümüzdeki yıllarda doğal besinlere olan ilgi büyüdükçe, tüketicinin gözünde polen, arı sütü ve propolisin de en az bal kadar değerli bir arı ürünü olacağı öngörülebilir.
Kaynak: Güner KAYRAL Yeni Teknik Arıcılık
Son yıllarda özellikle yurtdışında gelişen apiterapi sayesinde polen, arı sütü, arı zehiri ve propolis üretiminde artışlar meydana gelmiştir. Yurtiçinde de tüketici bilinci arttıkça bu ürünlere olan talep çoğalmaktadır. Arıcılar yavaş yavaş bal ve balmununun yanı sıra diğer arı ürünlerinin üretimine de yöneliyorlar. Önümüzdeki yıllarda doğal besinlere olan ilgi büyüdükçe, tüketicinin gözünde polen, arı sütü ve propolisin de en az bal kadar değerli bir arı ürünü olacağı öngörülebilir.
Kaynak: Güner KAYRAL Yeni Teknik Arıcılık
Bal
1. Balın Tanımı
Bal, Türk Gıda Kodeksi 2000/39 sayılı Bal Tebliğinde "Bal; bal arılarının çiçek nektarlarını, bitkilerin veya bitkiler üzerinde yaşayan bazı canlıların salgılarını topladıktan sonra, kendine özgü maddelerle karıştırarak değişikliğe uğratıp, bal peteklerine depoladıkları tatlı madde" olarak tanımlanmıştır. Tanımından da anlaşılacağı üzere bal saf ve doğal olmalı, hiçbir katkı maddesi veya kalıntı içermemelidir.
2. Balın Sınıflandırılması
Balın sınıflandırılması üretim ve pazarlama şekline ya da kaynağına göre yapılmaktadır. Üretim ve pazarlama şekline göre bal; süzme ve petekli, elde edildiği kaynağa göre ise çiçek ve salgı balı olarak sınıflandırılabilir.Çiçek balı; genellikle bitkilerin çiçeklerinde bazen de kiraz, bakla, pamuk, ve şeftali gibi bitkilerin yaprak sapı ve gövdelerinde bulunan nektar bezlerince salgılanan nektarın arılar tarafından toplanması ile oluşturulan baldır.
Salgı balı; çam, meşe, kayın ve ladin gibi orman ağaçları üzerinde yaşayan böceklerin salgıladığı tatlı salgıların arılar tarafından toplanması ile oluşturulan baldır. Ülkemiz için en önemli salgı balı çam balıdır.3. Balın Bileşimi
Balın bileşimi, üretimin yapıldığı yöredeki bitki türlerine ve üretimin yapıldığı zamana göre değişmektedir. Ancak genel ortalama olarak balın %80'i değişik şekerlerden %17'si sudan meydana gelir. Geri kalan %3'lük kısım başta enzimler olmak üzere, balı bal yapan ve balı değerli kılan maddelerden oluşur.
4. Balın Bileşimini Oluşturan MaddelerSu
Baldaki su miktarı balın olgunlaşma durumuna bağlı olarak farklılık gösterir. Normal olarak olgunlaşmış ballar %17 dolayında su içerirler. Baldaki su oranının yüksek olması balın daha kolay bozulmasına neden olur. Bu nedenle süzme bal, tamamen veya en azından yarısı sırlanmış peteklerden elde edilmelidir.Karbonhidratlar
Bal, kaynağına ve bal özünü bala çeviren arıların salgı bezlerinin salgıladıkları enzimlerin aktivitelerine bağlı olarak yaklaşık 15 çeşit şeker içerir. Ancak, şekerler içersinde büyük çoğunluğu früktoz (levüloz) ve glikoz (dekstroz) oluşturur. Balda toplam şeker oranı % 80 dolayındadır.
Mineral Maddeler
Balda; demir, bakır, potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor, silisyum, alüminyum, krom, nikel ve kobalt gibi değerli mineral maddeler vardır. Salgı balları mineral maddelerce daha zengindir. Bu özelliğinden dolayı tedavi amaçlı da kullanılırlar ve kristalize olmadıkları için bazı tüketiciler tarafından tercih edilirler.
Proteinler
Balın kaynağına bağlı olarak, proteinlerin yapı taşları olan aminoasitler ballarda oldukça düşük düzeylerde bulunurlar. Balda 17 adet farklı aminoasit tespit edilmiştir.
Asitler
Asitler, bala kendine has kokuyu veren maddeler olup balın asidik yapıda olmasını sağlarlar. Balın pH değeri değişik şartlar altında 3.4 ile 6.1 arasında değişmekle birlikte ortalama olarak 3.9'dur.
Enzimler
Balda, bir kısmı bitkilerden bir kısmı da arının salgı bezlerinden gelen değişik enzimler bulunur. Enzimler balın en değerli maddeleridir. Doğal ve ısıtılmamış ballarda enzim miktarı oldukça yüksek olup bu tür ballar kaliteli ve çok değerlidir. Bal ısıtıldığı oranda enzim değerinde kayıplar olur.
Vitaminler
Bal, kaynağına ve içerisindeki polenlerin miktar ve çeşidine bağlı olarak B, C, E ve K vitaminleri içerir.
5. Balın Fiziksel Özellikleri
a) Renk Özelliği
Balın rengi, elde edildiği kaynağına bağlı olarak su renginden siyaha kadar büyük bir varyasyon gösterir. Ayrıca, balın ısıtılması ve uzun süre açıkta tutulması balın rengini değiştirmektedir.
b) Viskozite
Balın bünyesi ya da akıcılığa karşı koyma özelliği de denilen viskozite, bal içinde mevcut su oranı ile yakından ilgilidir. Balı ısıtarak viskozitesini azaltmak mümkündür.
c) Işığı Döndürme
Balın polarize ışığı sağa ve sola döndürmesi, balın kaynaklarına göre farklılık gösterir. Nektar balları ışığı sola, salgı balları ise sağa döndürmektedir. Sakkaroz denen çay şekeri de ışığı sağa döndürür. Bu özellik sahte balların tanınmasına yardımcı olur.
6. Balın Kimyasal Özellikleri
a) Balın Tadı ve Kokusu
Bal, elde edildiği kaynağa bağlı olarak kendine has tat ve kokuya sahiptir. Bu itibarla ısıtma, işleme, depolama gibi işlemlerde balın kendine özgü tat ve kokusunu değiştirecek yanlış uygulamalardan kaçınmak gerekir.
b) Balın Şekerlenmesi
Bazı tanım ve hükümleri "Bal standardı" bölümünde verilen 2000/39 sayılı "Bal Tebliği"nde kristalize bal "kristalizasyon metotlarının herhangi birine tabi tutularak veya balın kristalleşmesi için herhangi bir işleme tabi tutulmaksızın tamamen veya kısmen şekerleşmiş, krema ve fondan kıvamdaki bal" şeklinde tanımlanmıştır. Görüldüğü gibi balın şekerlenmesi bozulma olmayıp balın elde edildiği bitkisel kaynağa göre oluşabilen doğal bir olaydır. Ancak tüketicilerin çoğu kristalize olan balı bilgisizlik sonucu hileli bal olarak düşünürler. Bu yanılgı, ülkemizde özellikle süzme bal pazarlamasında sıkıntılara yol açmaktadır. Gerçek olan, pek çok doğal ve kaliteli balın çok çabuk hatta süzme aşamasından hemen sonra bile şekerlenmeye başlayabileceğidir.
Balın şekerlenip şekerlenmemesi üzerine; balın su, glikoz ve früktoz oranları, balın depolanma sıcaklığı, depolama sıcaklığının dalgalanması ve balda bulunan polen gibi katı partiküllerin miktarı etkili olmaktadır. Balın früktoz oranı düşerken glikoz oranının artması şekerlenmeyi destekler. Ancak, son yapılan çalışmalarda balın şekerlenme eğiliminin belirlenmesinde daha çok glikoz/su oranı üzerinde durulmaktadır. Buna göre, glikoz/su oranı 1.7'den daha düşük balların şekerlenmediği, bu oranın 2.1'den daha yüksek olan balların ise kısa sürede şekerlendiği bildirilmektedir.Özellikle tüketicilerin bilgilendirilmesi yönünden tekrar etmek gerekirse, balın şekerlenmesi tamamen doğal bir olaydır ve balın kalitesini etkilemez. Batı ülkelerinde kristalize olmuş hatta özel yöntemlerle kristalleştirilip krem haline getirilmiş ballar zevkle tüketilirken ülkemizde bu tür ballara şüphe ile bakılması büyük bir yanılgı olup doğal ve kaliteli bala yapılabilecek en büyük haksızlıktır.Balın kristalleşmesini önlemek için bazı yöntemler önerilse de çoğu ya yasal değildir ya da pratik uygulamadan uzaktır. Uygulanabilecek en basit yöntem balın önce oC'da 5 hafta bekletilmesi sonra da 14 oCÕda saklanmasıdır. Tüketiciler, istediklerinde kristalize olan balı sıvı hale getirmek için bal kabını, sıcaklığı 38 oC geçmeyen ılık su içinde tutabilirler.
Ayçiçeği, yonca, kavun, karahindiba, pamuk balları çok çabuk şekerlenirken akasya, hardal, orman gülü ve salgı balları geç şekerlenir. Adaçayı balı yıllarca şekerlenmeden kalabilir.
c) Balın Fermantasyonu
Balın içindeki şekerlere dayanıklı mayalar, özellikle su oranı yüksek balların fermantasyonuna (ekşimesine) neden olur. Sırlanmış ve olgunlaşmış balların su oranı daha az olduğu için ekşimesi zordur. Bu yüzden ballar olgunlaşmadan hasat edilmemelidir. Balın ekşimesini önlemek veya geciktirmek için bal, belli sıcaklıklarda, belli sürede ısıtılıp pastörize edilebilir. Ancak her ısısal işlem balın kalitesini ve değerini olumsuz yönde etkiler.
d) Balın Antibakteriyel Özelliği
Bal, antibakteriyel bir özelliğe sahip olduğundan içersinde mikroorganizma yaşayamaz ve çoğalamaz. Son yıllarda bütün dünyada hızla gelişen arı ürünleri ile tedavi olarak adlandırılan "apiterapi"de arı zehiri, propolis, arı sütü ve polen yanında bal da kullanılmaktadır. Arı ürünlerinin tümünün genel sağlık ve vücut direncini koruması yanında tedavi edici özellikleri de vardır. Balın antibakteriyel özelliği; asidik yapıda oluşuna, büyük oranda kuru madde (şeker) ve ayrıca enzimlerle glikozun parçalanması sonucu oluşan antiseptik bir madde olan hidrojen peroksit içermesine bağlıdır. Yüksek oranda şeker içeren bal, yüksek oranda su içeren hastalık etmeni mikroorganizmanın su kaybederek ölmesine ya da çoğalamamasına yol açarak antibakteriyel etkisini gösterir.7. Balın İnsan Sağlığı Açısından Önemi Yüksek enerjili ve karbonhidratlı bir madde olan bal, tadı, aroması ve diğer üstün özellikleri nedeniyle insanlar tarafından daha çok bir besin ve enerji kaynağı olarak tüketilmektedir. Bal, aynı zamanda tedavi edici olarak da örneğin çam balı sindirim sistemi rahatsızlıklarında, okaliptüs balı ise solunum sistemi rahatsızlıklarında kullanılabilmektedir.
Zengin bir besin kaynağı olan bal, bebek ve çocukların beslenmesinde de önemli bir yere sahiptir. Çabuk sindirilmesi, bünyesindeki serbest asitler dolayısıyla yağ hazmını kolaylaştırması, anne ve inek sütündeki demir ve diğer eksikliklerin gidermesi, iştah açması gibi özellikleri ve ayrıca sakinleştirici etkisi balın önemini daha da arttırmaktadır. Koyu renkli balların kan yapıcı özelliği, açık renkli ballara kıyasla daha fazladır.
Bal, yalnızca bebek ve çocukların beslenmesinde değil büyüklerin beslenmesinde de yararlıdır. Özellikle çabuk enerjiye dönüşen hazır bir gıda olması nedeniyle, yüzme, dağcılık, atletizm, basketbol, futbol, bisiklet yarışı gibi sporlarla meşgul olan kimselere güç vermek ve yorgunluklarını hafifletmek için kullanılabilir.
Bal, bir besin ve enerji kaynağı olması yanında çeşitli hamur işlerinde ve pastalarda da kullanılmaktadır. Kattığı hoş tat ve aromasının yanı sıra, özellikle levüloz şekerinin su tutma yeteneğinden dolayı, bu yiyeceklerin uzun süre bayatlamadan taze kalmasını sağlar.
Bal, Türk Gıda Kodeksi 2000/39 sayılı Bal Tebliğinde "Bal; bal arılarının çiçek nektarlarını, bitkilerin veya bitkiler üzerinde yaşayan bazı canlıların salgılarını topladıktan sonra, kendine özgü maddelerle karıştırarak değişikliğe uğratıp, bal peteklerine depoladıkları tatlı madde" olarak tanımlanmıştır. Tanımından da anlaşılacağı üzere bal saf ve doğal olmalı, hiçbir katkı maddesi veya kalıntı içermemelidir.
2. Balın Sınıflandırılması
Balın sınıflandırılması üretim ve pazarlama şekline ya da kaynağına göre yapılmaktadır. Üretim ve pazarlama şekline göre bal; süzme ve petekli, elde edildiği kaynağa göre ise çiçek ve salgı balı olarak sınıflandırılabilir.Çiçek balı; genellikle bitkilerin çiçeklerinde bazen de kiraz, bakla, pamuk, ve şeftali gibi bitkilerin yaprak sapı ve gövdelerinde bulunan nektar bezlerince salgılanan nektarın arılar tarafından toplanması ile oluşturulan baldır.
Salgı balı; çam, meşe, kayın ve ladin gibi orman ağaçları üzerinde yaşayan böceklerin salgıladığı tatlı salgıların arılar tarafından toplanması ile oluşturulan baldır. Ülkemiz için en önemli salgı balı çam balıdır.3. Balın Bileşimi
Balın bileşimi, üretimin yapıldığı yöredeki bitki türlerine ve üretimin yapıldığı zamana göre değişmektedir. Ancak genel ortalama olarak balın %80'i değişik şekerlerden %17'si sudan meydana gelir. Geri kalan %3'lük kısım başta enzimler olmak üzere, balı bal yapan ve balı değerli kılan maddelerden oluşur.
4. Balın Bileşimini Oluşturan MaddelerSu
Baldaki su miktarı balın olgunlaşma durumuna bağlı olarak farklılık gösterir. Normal olarak olgunlaşmış ballar %17 dolayında su içerirler. Baldaki su oranının yüksek olması balın daha kolay bozulmasına neden olur. Bu nedenle süzme bal, tamamen veya en azından yarısı sırlanmış peteklerden elde edilmelidir.Karbonhidratlar
Bal, kaynağına ve bal özünü bala çeviren arıların salgı bezlerinin salgıladıkları enzimlerin aktivitelerine bağlı olarak yaklaşık 15 çeşit şeker içerir. Ancak, şekerler içersinde büyük çoğunluğu früktoz (levüloz) ve glikoz (dekstroz) oluşturur. Balda toplam şeker oranı % 80 dolayındadır.
Mineral Maddeler
Balda; demir, bakır, potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor, silisyum, alüminyum, krom, nikel ve kobalt gibi değerli mineral maddeler vardır. Salgı balları mineral maddelerce daha zengindir. Bu özelliğinden dolayı tedavi amaçlı da kullanılırlar ve kristalize olmadıkları için bazı tüketiciler tarafından tercih edilirler.
Proteinler
Balın kaynağına bağlı olarak, proteinlerin yapı taşları olan aminoasitler ballarda oldukça düşük düzeylerde bulunurlar. Balda 17 adet farklı aminoasit tespit edilmiştir.
Asitler
Asitler, bala kendine has kokuyu veren maddeler olup balın asidik yapıda olmasını sağlarlar. Balın pH değeri değişik şartlar altında 3.4 ile 6.1 arasında değişmekle birlikte ortalama olarak 3.9'dur.
Enzimler
Balda, bir kısmı bitkilerden bir kısmı da arının salgı bezlerinden gelen değişik enzimler bulunur. Enzimler balın en değerli maddeleridir. Doğal ve ısıtılmamış ballarda enzim miktarı oldukça yüksek olup bu tür ballar kaliteli ve çok değerlidir. Bal ısıtıldığı oranda enzim değerinde kayıplar olur.
Vitaminler
Bal, kaynağına ve içerisindeki polenlerin miktar ve çeşidine bağlı olarak B, C, E ve K vitaminleri içerir.
5. Balın Fiziksel Özellikleri
a) Renk Özelliği
Balın rengi, elde edildiği kaynağına bağlı olarak su renginden siyaha kadar büyük bir varyasyon gösterir. Ayrıca, balın ısıtılması ve uzun süre açıkta tutulması balın rengini değiştirmektedir.
b) Viskozite
Balın bünyesi ya da akıcılığa karşı koyma özelliği de denilen viskozite, bal içinde mevcut su oranı ile yakından ilgilidir. Balı ısıtarak viskozitesini azaltmak mümkündür.
c) Işığı Döndürme
Balın polarize ışığı sağa ve sola döndürmesi, balın kaynaklarına göre farklılık gösterir. Nektar balları ışığı sola, salgı balları ise sağa döndürmektedir. Sakkaroz denen çay şekeri de ışığı sağa döndürür. Bu özellik sahte balların tanınmasına yardımcı olur.
6. Balın Kimyasal Özellikleri
a) Balın Tadı ve Kokusu
Bal, elde edildiği kaynağa bağlı olarak kendine has tat ve kokuya sahiptir. Bu itibarla ısıtma, işleme, depolama gibi işlemlerde balın kendine özgü tat ve kokusunu değiştirecek yanlış uygulamalardan kaçınmak gerekir.
b) Balın Şekerlenmesi
Bazı tanım ve hükümleri "Bal standardı" bölümünde verilen 2000/39 sayılı "Bal Tebliği"nde kristalize bal "kristalizasyon metotlarının herhangi birine tabi tutularak veya balın kristalleşmesi için herhangi bir işleme tabi tutulmaksızın tamamen veya kısmen şekerleşmiş, krema ve fondan kıvamdaki bal" şeklinde tanımlanmıştır. Görüldüğü gibi balın şekerlenmesi bozulma olmayıp balın elde edildiği bitkisel kaynağa göre oluşabilen doğal bir olaydır. Ancak tüketicilerin çoğu kristalize olan balı bilgisizlik sonucu hileli bal olarak düşünürler. Bu yanılgı, ülkemizde özellikle süzme bal pazarlamasında sıkıntılara yol açmaktadır. Gerçek olan, pek çok doğal ve kaliteli balın çok çabuk hatta süzme aşamasından hemen sonra bile şekerlenmeye başlayabileceğidir.
Balın şekerlenip şekerlenmemesi üzerine; balın su, glikoz ve früktoz oranları, balın depolanma sıcaklığı, depolama sıcaklığının dalgalanması ve balda bulunan polen gibi katı partiküllerin miktarı etkili olmaktadır. Balın früktoz oranı düşerken glikoz oranının artması şekerlenmeyi destekler. Ancak, son yapılan çalışmalarda balın şekerlenme eğiliminin belirlenmesinde daha çok glikoz/su oranı üzerinde durulmaktadır. Buna göre, glikoz/su oranı 1.7'den daha düşük balların şekerlenmediği, bu oranın 2.1'den daha yüksek olan balların ise kısa sürede şekerlendiği bildirilmektedir.Özellikle tüketicilerin bilgilendirilmesi yönünden tekrar etmek gerekirse, balın şekerlenmesi tamamen doğal bir olaydır ve balın kalitesini etkilemez. Batı ülkelerinde kristalize olmuş hatta özel yöntemlerle kristalleştirilip krem haline getirilmiş ballar zevkle tüketilirken ülkemizde bu tür ballara şüphe ile bakılması büyük bir yanılgı olup doğal ve kaliteli bala yapılabilecek en büyük haksızlıktır.Balın kristalleşmesini önlemek için bazı yöntemler önerilse de çoğu ya yasal değildir ya da pratik uygulamadan uzaktır. Uygulanabilecek en basit yöntem balın önce oC'da 5 hafta bekletilmesi sonra da 14 oCÕda saklanmasıdır. Tüketiciler, istediklerinde kristalize olan balı sıvı hale getirmek için bal kabını, sıcaklığı 38 oC geçmeyen ılık su içinde tutabilirler.
Ayçiçeği, yonca, kavun, karahindiba, pamuk balları çok çabuk şekerlenirken akasya, hardal, orman gülü ve salgı balları geç şekerlenir. Adaçayı balı yıllarca şekerlenmeden kalabilir.
c) Balın Fermantasyonu
Balın içindeki şekerlere dayanıklı mayalar, özellikle su oranı yüksek balların fermantasyonuna (ekşimesine) neden olur. Sırlanmış ve olgunlaşmış balların su oranı daha az olduğu için ekşimesi zordur. Bu yüzden ballar olgunlaşmadan hasat edilmemelidir. Balın ekşimesini önlemek veya geciktirmek için bal, belli sıcaklıklarda, belli sürede ısıtılıp pastörize edilebilir. Ancak her ısısal işlem balın kalitesini ve değerini olumsuz yönde etkiler.
d) Balın Antibakteriyel Özelliği
Bal, antibakteriyel bir özelliğe sahip olduğundan içersinde mikroorganizma yaşayamaz ve çoğalamaz. Son yıllarda bütün dünyada hızla gelişen arı ürünleri ile tedavi olarak adlandırılan "apiterapi"de arı zehiri, propolis, arı sütü ve polen yanında bal da kullanılmaktadır. Arı ürünlerinin tümünün genel sağlık ve vücut direncini koruması yanında tedavi edici özellikleri de vardır. Balın antibakteriyel özelliği; asidik yapıda oluşuna, büyük oranda kuru madde (şeker) ve ayrıca enzimlerle glikozun parçalanması sonucu oluşan antiseptik bir madde olan hidrojen peroksit içermesine bağlıdır. Yüksek oranda şeker içeren bal, yüksek oranda su içeren hastalık etmeni mikroorganizmanın su kaybederek ölmesine ya da çoğalamamasına yol açarak antibakteriyel etkisini gösterir.7. Balın İnsan Sağlığı Açısından Önemi Yüksek enerjili ve karbonhidratlı bir madde olan bal, tadı, aroması ve diğer üstün özellikleri nedeniyle insanlar tarafından daha çok bir besin ve enerji kaynağı olarak tüketilmektedir. Bal, aynı zamanda tedavi edici olarak da örneğin çam balı sindirim sistemi rahatsızlıklarında, okaliptüs balı ise solunum sistemi rahatsızlıklarında kullanılabilmektedir.
Zengin bir besin kaynağı olan bal, bebek ve çocukların beslenmesinde de önemli bir yere sahiptir. Çabuk sindirilmesi, bünyesindeki serbest asitler dolayısıyla yağ hazmını kolaylaştırması, anne ve inek sütündeki demir ve diğer eksikliklerin gidermesi, iştah açması gibi özellikleri ve ayrıca sakinleştirici etkisi balın önemini daha da arttırmaktadır. Koyu renkli balların kan yapıcı özelliği, açık renkli ballara kıyasla daha fazladır.
Bal, yalnızca bebek ve çocukların beslenmesinde değil büyüklerin beslenmesinde de yararlıdır. Özellikle çabuk enerjiye dönüşen hazır bir gıda olması nedeniyle, yüzme, dağcılık, atletizm, basketbol, futbol, bisiklet yarışı gibi sporlarla meşgul olan kimselere güç vermek ve yorgunluklarını hafifletmek için kullanılabilir.
Bal, bir besin ve enerji kaynağı olması yanında çeşitli hamur işlerinde ve pastalarda da kullanılmaktadır. Kattığı hoş tat ve aromasının yanı sıra, özellikle levüloz şekerinin su tutma yeteneğinden dolayı, bu yiyeceklerin uzun süre bayatlamadan taze kalmasını sağlar.
Polen
1. Polenin Yapısı
Polen; çiçekli bitkilerde çiçeklerin erkek organlarınca üretilip dişi organın döllenmesini sağlayan basitçe çiçek tozu olarak da adlandırılan bitkilerin erkek cinsiyet hücreleridir. Bal arıları, poleni büyük oranda yavru gıdası olarak kullanırlar. Polen kıymetli bir protein, vitamin ve mineral madde kaynağıdır. Polende 18 çeşit amino asit, 10 farklı mineral madde, B grubu vitaminlerinin tümüne ek olarak C, D, E vitaminleri, doğal hormon, enzim, koenzim, pigment, karbonhidrat ve fermentler bulunmaktadır. Kaynağına göre değişiklik göstermekle birlikte genel ortalama olarak polen; %35 karbonhidrat, %20 protein, %20 su, %5 lipid ve %20 dolayında diğer maddeler içerir. Polen, bir canlının büyüyüp gelişebilmesi için günlük alınması gereken aminoasitleri, vitaminleri ve mineral maddeleri yeterli miktarlarda ve denge içinde bulunduran yegane doğal besin maddesidir.Polenin kimyasal yapısı, rengi, tadı, kokusu ve şekli bitki türüne göre değişmektedir. Çoğunlukla sarı renkli olup siyah, mor, pembe renkli polenlere de rastlamak mümkündür. Ayrıca balın kaynağı, balda bulunan polenlerin analizi ile belirlenmektedir.
2. Polenin Üretimi
Polen, polen tuzakları kullanılarak toplanmaktadır. Kovan girişine değişik şekillerde monte edilebilen tuzaklardan geçen arının taşıdığı polen tuzak haznesinde birikir. Haznede biriken polen, 1-2 gün aralıklarla boşaltılıp 42 oC'ı geçmeyen sıcaklıkta kurutma dolaplarında kurutulup su oranı %7-8 oranına düşürülür. Daha sonra eleklerden geçirilip temizlenen polen hava almayacak şekilde ambalajlanıp 6 aylığa kadar olan depolama için oda sıcaklığında daha uzun süreli depolamalar için soğuk ortamda saklanır. Uzun süreli saklanacak kurutulmuş ve temizlenmiş polen CO2 gazı ile fümige edilebilir. Yapılan denemeler polen toplamanın, koloninin gelişmesi ve bunun sonucu olarak da bal üretimi üzerinde önemli olumsuz etkide bulunmadığını göstermiştir. Polen toplanması durumunda, arıların daha çok polen toplama seferine çıkarak ve polen tuzağına rağmen küçük polen kümelerini koloniye geçirerek ihtiyaçları olan poleni depoladıkları tespit edilmiştir. Bal üretimi yanında, gerektiğinde koloni beslemesinde kullanmak veya ticari amaçla polen toplamanın daha kazançlı arıcılığa vesile olduğu kesindir. Polen, teknik olarak kurutma dolaplarında kurutulması yanında basit olarak havadar ve doğrudan güneş ışığı almayan gölge bir yerde kurutulabilir.
3. Polenin Tüketimi
Polen, daha önce de bahsedildiği üzere canlının gelişmesi ve büyümesi için günlük alınması gereken tüm gerekli maddeleri uygun denge içinde bulunduran yegane doğal besindir. Bu bakımdan insan sağlığı ve beslenmesinde ve genel vücut direncinin korunmasında büyük öneme sahiptir. Polen, sabahları aç karnına, kahvaltıdan en az yarım saat önce ya da akşam yemeğinden en az 4 saat sonra tercihen yatmadan önce sade olarak veya ılık süt ve meyve suları içinde alınmalıdır. Günlük alınması gereken doz duruma göre, yetişkinlerde 15-40 g, 6-12 yaş grubu çocuklarda 10-15 g, 3-5 yaş grubu çocuklarda ise 5-15 g'dır. Bir yemek kaşığı kuru polen yaklaşık 10 g'dır.
4. Polenin Faydaları
Genel sağlığın korunması ve vücut direncinin artırılması yanında dengeli beslenme amacıyla da tüketilen polen aşağıdaki hallerde de fayda sağlamaktadır. Ancak nadiren de görülse polen bazı kişilerde alerjik reaksiyona neden olabilir. Bu durumda polenin kullanılmaması gerekir. Polen;
* Zihinsel ve bedensel yorgunluklarının giderilmesinde,
* Çocukların sağlıklı gelişmesi ve beslenmesinde,
* Düşünme, araştırma ve çalışma gücünün artırılmasında,
* Sporcuların ve yarış hayvanlarının performanslarının artırılmasında,
* Kansızlığın giderilmesinde,
* Karaciğer, prostat ve kanser hastalıklarında faydalıdır.
POLEN NASIL VE NE KADAR KULLANILIR : Günde kullanılması gereken Polen miktarını Tübitak Bilim ve Teknik'de yayınlanan önerisi aynen aşağıdadır.
"Beklenen iyileştirmenin gerçekleşmesi için ne kadar polen gereklidir ? Caillas'ın bildirdiğine göre kesin sonuçlu bir tedavi için günde 32 gram polen yeterlidir. Sağlıklı yaşamın devamı içinde 15 gram polen alınmalıdır. Polen kullananların söylediklerine, kendi deneylerimize ve arıcılar birliği üyelerinin kanısına göre, yukarıda verilen miktarların yarısı kadar bir doz bile yeterlidir. Bir kahve kaşığı polen 4 gram gelir. Genel durumumuzu sağlıklı tutmak için 2 kahve kaşığı polen alınmalıdır.Yapılacak kürün dozu :
Birinci hafta 15 gram polen sabahları aç karnına alınmalıdır, iki ve üçüncü hafta günde 30 gram sabah kahvaltısından 15 dakika önce yarısı ve akşam yemeğinden 15 dakika önce diğer yarısı alınmalı, dördüncü haftada ise uygulama birinci haftada olduğu gibi tekrarlanmalıdır. Bu küre ilave olarak her sabah kahvaltısında bir dilim ekmeğe polenli bal sürülmeli ve bu yolla da 8 gram polen alınmalıdır."
Kaynak : Tübitak Bilim ve Teknik Dergisi Sayı: 203 Sahife : 34 Yıl : 1984 Ay : Ekim
Başlık : Doğa Harikası POLEN
Yazar : Prof. Dr. M. Mihri Mimioğlu - Dr. Kadriye Sorkun
Polen; çiçekli bitkilerde çiçeklerin erkek organlarınca üretilip dişi organın döllenmesini sağlayan basitçe çiçek tozu olarak da adlandırılan bitkilerin erkek cinsiyet hücreleridir. Bal arıları, poleni büyük oranda yavru gıdası olarak kullanırlar. Polen kıymetli bir protein, vitamin ve mineral madde kaynağıdır. Polende 18 çeşit amino asit, 10 farklı mineral madde, B grubu vitaminlerinin tümüne ek olarak C, D, E vitaminleri, doğal hormon, enzim, koenzim, pigment, karbonhidrat ve fermentler bulunmaktadır. Kaynağına göre değişiklik göstermekle birlikte genel ortalama olarak polen; %35 karbonhidrat, %20 protein, %20 su, %5 lipid ve %20 dolayında diğer maddeler içerir. Polen, bir canlının büyüyüp gelişebilmesi için günlük alınması gereken aminoasitleri, vitaminleri ve mineral maddeleri yeterli miktarlarda ve denge içinde bulunduran yegane doğal besin maddesidir.Polenin kimyasal yapısı, rengi, tadı, kokusu ve şekli bitki türüne göre değişmektedir. Çoğunlukla sarı renkli olup siyah, mor, pembe renkli polenlere de rastlamak mümkündür. Ayrıca balın kaynağı, balda bulunan polenlerin analizi ile belirlenmektedir.
2. Polenin Üretimi
Polen, polen tuzakları kullanılarak toplanmaktadır. Kovan girişine değişik şekillerde monte edilebilen tuzaklardan geçen arının taşıdığı polen tuzak haznesinde birikir. Haznede biriken polen, 1-2 gün aralıklarla boşaltılıp 42 oC'ı geçmeyen sıcaklıkta kurutma dolaplarında kurutulup su oranı %7-8 oranına düşürülür. Daha sonra eleklerden geçirilip temizlenen polen hava almayacak şekilde ambalajlanıp 6 aylığa kadar olan depolama için oda sıcaklığında daha uzun süreli depolamalar için soğuk ortamda saklanır. Uzun süreli saklanacak kurutulmuş ve temizlenmiş polen CO2 gazı ile fümige edilebilir. Yapılan denemeler polen toplamanın, koloninin gelişmesi ve bunun sonucu olarak da bal üretimi üzerinde önemli olumsuz etkide bulunmadığını göstermiştir. Polen toplanması durumunda, arıların daha çok polen toplama seferine çıkarak ve polen tuzağına rağmen küçük polen kümelerini koloniye geçirerek ihtiyaçları olan poleni depoladıkları tespit edilmiştir. Bal üretimi yanında, gerektiğinde koloni beslemesinde kullanmak veya ticari amaçla polen toplamanın daha kazançlı arıcılığa vesile olduğu kesindir. Polen, teknik olarak kurutma dolaplarında kurutulması yanında basit olarak havadar ve doğrudan güneş ışığı almayan gölge bir yerde kurutulabilir.
3. Polenin Tüketimi
Polen, daha önce de bahsedildiği üzere canlının gelişmesi ve büyümesi için günlük alınması gereken tüm gerekli maddeleri uygun denge içinde bulunduran yegane doğal besindir. Bu bakımdan insan sağlığı ve beslenmesinde ve genel vücut direncinin korunmasında büyük öneme sahiptir. Polen, sabahları aç karnına, kahvaltıdan en az yarım saat önce ya da akşam yemeğinden en az 4 saat sonra tercihen yatmadan önce sade olarak veya ılık süt ve meyve suları içinde alınmalıdır. Günlük alınması gereken doz duruma göre, yetişkinlerde 15-40 g, 6-12 yaş grubu çocuklarda 10-15 g, 3-5 yaş grubu çocuklarda ise 5-15 g'dır. Bir yemek kaşığı kuru polen yaklaşık 10 g'dır.
4. Polenin Faydaları
Genel sağlığın korunması ve vücut direncinin artırılması yanında dengeli beslenme amacıyla da tüketilen polen aşağıdaki hallerde de fayda sağlamaktadır. Ancak nadiren de görülse polen bazı kişilerde alerjik reaksiyona neden olabilir. Bu durumda polenin kullanılmaması gerekir. Polen;
* Zihinsel ve bedensel yorgunluklarının giderilmesinde,
* Çocukların sağlıklı gelişmesi ve beslenmesinde,
* Düşünme, araştırma ve çalışma gücünün artırılmasında,
* Sporcuların ve yarış hayvanlarının performanslarının artırılmasında,
* Kansızlığın giderilmesinde,
* Karaciğer, prostat ve kanser hastalıklarında faydalıdır.
POLEN NASIL VE NE KADAR KULLANILIR : Günde kullanılması gereken Polen miktarını Tübitak Bilim ve Teknik'de yayınlanan önerisi aynen aşağıdadır.
"Beklenen iyileştirmenin gerçekleşmesi için ne kadar polen gereklidir ? Caillas'ın bildirdiğine göre kesin sonuçlu bir tedavi için günde 32 gram polen yeterlidir. Sağlıklı yaşamın devamı içinde 15 gram polen alınmalıdır. Polen kullananların söylediklerine, kendi deneylerimize ve arıcılar birliği üyelerinin kanısına göre, yukarıda verilen miktarların yarısı kadar bir doz bile yeterlidir. Bir kahve kaşığı polen 4 gram gelir. Genel durumumuzu sağlıklı tutmak için 2 kahve kaşığı polen alınmalıdır.Yapılacak kürün dozu :
Birinci hafta 15 gram polen sabahları aç karnına alınmalıdır, iki ve üçüncü hafta günde 30 gram sabah kahvaltısından 15 dakika önce yarısı ve akşam yemeğinden 15 dakika önce diğer yarısı alınmalı, dördüncü haftada ise uygulama birinci haftada olduğu gibi tekrarlanmalıdır. Bu küre ilave olarak her sabah kahvaltısında bir dilim ekmeğe polenli bal sürülmeli ve bu yolla da 8 gram polen alınmalıdır."
Kaynak : Tübitak Bilim ve Teknik Dergisi Sayı: 203 Sahife : 34 Yıl : 1984 Ay : Ekim
Başlık : Doğa Harikası POLEN
Yazar : Prof. Dr. M. Mihri Mimioğlu - Dr. Kadriye Sorkun
Bal mumu
1. Balmumunun Yapısı Balmumu, 2-3 haftalık genç işçi arıların son 4 çift karın halkalarındaki mum salgı bezlerince salgılanan, karın halkaları arasından çıkarken hava ile teması sonucu katılaşarak pulcuk haline geçen, salgılandığı anda beyaz renkte olan ve daha sonra koyulaşan bir arı ürünüdür. Balmumu suda erimediği halde eter ve kloroformda erir. Balda bulunan karbonhidratlardan sentezlenir. Arıların 1 kg balmumu üretebilmeleri için 6-10 kg bal yemeleri gereklidir.
Mum salgılayan arılar önce bal yerler daha sonra 35 oC'da zincir şeklinde salkım oluşturarak mum salgılarlar. Mum pulcuğu karın halkalarından ayaklarla çeneye aktarılır. Çenede işlenen balmumu petek örme ve yapmada kullanılır. Kimyasal yapısında; alkali esterler (%72), serbest yağ asitleri (%14), hidrokarbonlar (%11), serbest alkoller (%1) ve bilinmeyen maddeler (%2) bulunur.
Ergime sıcaklığı 62-65 oC olup yoğunluğu 0.95'dir. Bu nedenle eritildiğinde su üzerinde toplanır.
2. Balmumu Üretimi
Özellikle Afrika, Orta ve Güney Amerika'da baldan daha önemli bir arı ürünüdür. Balmumu üretimi geleneksel olarak petek kırıntılarının sıcak su içinde eritilip karışımın süzülerek bir başka kaba aktarılması ve burada su üzerinde toplanan balmumunun soğuduktan sonra oluşturduğu katı kütlenin elde edilmesi şeklinde yapılır. Ayrıca, güneş enerjili mum eritme kapları da kullanılabilir. Esmerleşmiş eski peteklerin eritilip balmumuna dönüştürülmesi hastalıkların kontrolü açısından ihmal edilmemesi gereken bir işlemdir.
3. Balmumunun Kullanılma Alanları
Balmumu, çok değişik alanlarda kullanılmakla birlikte büyük oranda temel petek yapımında ve kozmetik sanayiinde kullanılmaktadır. Bunun yanında, Katolik kiliselerinde yakılan mumlarda en az %32 oranında balmumu bulunması gerektiğinden mum yapma sanayiinde de ciddi miktarlarda kullanılır. Bunların dışında balmumu; ilaç sanayiinde, parlatıcı, boya ve cila yapımında, kalıpçılık, dişçilik gibi alanlarda ve su geçirmezliğin sağlanmasında kullanılmaktadır. Daha önceleri balmumu ihtiyacı açısından kendine yeterli olan ülkemiz son yıllarda balmumu ithal etmeye başlamıştır. Kaynağı belli olmayan balmumundan yapılmış temel peteklerle Amerikan yavru çürüklüğü ve kireç hastalığı gibi arı hastalıklarının gerek ülkeler arası gerekse ülke içinde geniş alanlara yayılabileceği unutulmamalıdır. Bu bakımdan temel petek yapımında kullanılacak balmumunun "Arıcılık Yönetmeliği"nin zorunlu bir hükmü olarak 110 oC'da 12 saat süreyle sterilize edilmesi gerekmektedir. Balmumu tüm kullanma alanları açısından %100 saf olmalı, parafin, serezin, reçine ve iç yağı gibi yabancı maddeler içermemelidir.
Mum salgılayan arılar önce bal yerler daha sonra 35 oC'da zincir şeklinde salkım oluşturarak mum salgılarlar. Mum pulcuğu karın halkalarından ayaklarla çeneye aktarılır. Çenede işlenen balmumu petek örme ve yapmada kullanılır. Kimyasal yapısında; alkali esterler (%72), serbest yağ asitleri (%14), hidrokarbonlar (%11), serbest alkoller (%1) ve bilinmeyen maddeler (%2) bulunur.
Ergime sıcaklığı 62-65 oC olup yoğunluğu 0.95'dir. Bu nedenle eritildiğinde su üzerinde toplanır.
2. Balmumu Üretimi
Özellikle Afrika, Orta ve Güney Amerika'da baldan daha önemli bir arı ürünüdür. Balmumu üretimi geleneksel olarak petek kırıntılarının sıcak su içinde eritilip karışımın süzülerek bir başka kaba aktarılması ve burada su üzerinde toplanan balmumunun soğuduktan sonra oluşturduğu katı kütlenin elde edilmesi şeklinde yapılır. Ayrıca, güneş enerjili mum eritme kapları da kullanılabilir. Esmerleşmiş eski peteklerin eritilip balmumuna dönüştürülmesi hastalıkların kontrolü açısından ihmal edilmemesi gereken bir işlemdir.
3. Balmumunun Kullanılma Alanları
Balmumu, çok değişik alanlarda kullanılmakla birlikte büyük oranda temel petek yapımında ve kozmetik sanayiinde kullanılmaktadır. Bunun yanında, Katolik kiliselerinde yakılan mumlarda en az %32 oranında balmumu bulunması gerektiğinden mum yapma sanayiinde de ciddi miktarlarda kullanılır. Bunların dışında balmumu; ilaç sanayiinde, parlatıcı, boya ve cila yapımında, kalıpçılık, dişçilik gibi alanlarda ve su geçirmezliğin sağlanmasında kullanılmaktadır. Daha önceleri balmumu ihtiyacı açısından kendine yeterli olan ülkemiz son yıllarda balmumu ithal etmeye başlamıştır. Kaynağı belli olmayan balmumundan yapılmış temel peteklerle Amerikan yavru çürüklüğü ve kireç hastalığı gibi arı hastalıklarının gerek ülkeler arası gerekse ülke içinde geniş alanlara yayılabileceği unutulmamalıdır. Bu bakımdan temel petek yapımında kullanılacak balmumunun "Arıcılık Yönetmeliği"nin zorunlu bir hükmü olarak 110 oC'da 12 saat süreyle sterilize edilmesi gerekmektedir. Balmumu tüm kullanma alanları açısından %100 saf olmalı, parafin, serezin, reçine ve iç yağı gibi yabancı maddeler içermemelidir.
Arı sütü
Arı sütü, 5-15 günlük genç işçi arıların baş kısımlarında bulunan salgı bezlerinden salgıladıkları özel bir besindir. Görünümü kremsi-beyaz renktedir. Ana arı olmaya aday larvanın bulunduğu hücrelerde bulunur. Arı sütü insan sağlığı ve beslenmesi yönünden oldukça önemli maddeler içerir. Arı sütü; yaklaşık %66 su, %14.5 karbonhidrat, %4.5 lipid, %13 dolayında aminoasit, B grubu vitaminlerinin tümüne ek olarak A, D, C, E vitaminleri, önemli bazı mineral maddeler, biyolojik aktif maddeler ve bir miktar da tespit edilemeyen maddeler içerir.
Bilim adamları, normalde işçi arı olacak larvanın arı sütü ile beslenmesi sonucu ana arıya dönüşmesini ve ana arının işçi arıya göre 40 kat daha uzun yaşamasını, arı sütünün kimyasal yapı bakımından zenginliğine ve biyolojik aktif maddeler içirmesine bağlamaktadırlar.
2. Arı Sütü Üretimi
Arı sütü üretimi, ana arı üretiminde bahsedilen larva transferi yöntemi ile yapılır. Transferden 2-3 gün sonra, hücre içinde bulunan larvalar atılıp geriye kalan arı sütü ağaç kaşıkçıkla veya vakumlanarak renkli şişelere alınır. Bu işlem güneş görmeyen kapalı ortamda yapılmalı ve elde edilen saf arı sütü 5 0C'ın altında muhafaza edilmelidir. Nektar ve polen kaynaklarının iyi olduğu dönemde güçlü kolonilerle yapılan üretimlerde bir hücreden ortalama 200 mg civarında arı sütü alınabilir.
3. Arı Sütünün Tüketimi
Arı sütü, balla birlikte tüketilebileceği gibi saf olarak sabahları aç karnına, kahvaltıdan en az yarım saat önce ve dil altından emilmesi yoluyla tüketilmesinin daha doğru ve daha faydalı olduğu bildirilmektedir. Yetişkinler için alınacak günlük ortalama doz genel sağlık ve vücut direncinin korunması için 500 mg, hastalık ve rahatsızlık hallerinde 1 g olarak önerilmektedir. Çocuklarda ise yaşa ve doktor tavsiyesine göre, yetişkin dozun yarısı ile dörtte biri arasındaki doz kullanılabilir.
4. Arı Sütünün Faydaları
Her ne kadar yeterli sayıda klinik test ve deneylerle kesin olarak ispatlanmamış olsa da tecrübe, yorum ve bazı gözlemler ışığında arı sütünün faydaları ve kullanılma alanları aşağıdaki gibi sıralanabilir.
* Organizmaya canlılık kazandırılmasında,
* Bedensel ve zihinsel yorgunlukların giderilmesinde,
* Yaşlılıktan oluşan damar sertliği ve bitkinlik hallerinde,
* Çocukların dengeli beslenmesinde,
* Çocukların diş ve kemiklerinin gelişmesinde,
* Hücre yenileyici özelliği ile cilt bakımında,
* Kadınların periyodik dönemlerinde bozulan kan dengesinin düzenlenmesinde,
* Saç dökülmelerinin önlenmesi ve saçlara canlılık kazandırılmasında,
* Cinsel faaliyetlerin desteklenmesinde,
* Genel vücut direncinin artırılmasında,
* Kan dolaşımının hızlandırılmasında.
Ayrıca arı sütü; kansızlık, sarılık, yüksek ve düşük tansiyonun düzenlenmesi, erken bunama ve kolesterolün düşürülmesi gibi hallerde de fayda sağlamaktadır.
Bilim adamları, normalde işçi arı olacak larvanın arı sütü ile beslenmesi sonucu ana arıya dönüşmesini ve ana arının işçi arıya göre 40 kat daha uzun yaşamasını, arı sütünün kimyasal yapı bakımından zenginliğine ve biyolojik aktif maddeler içirmesine bağlamaktadırlar.
2. Arı Sütü Üretimi
Arı sütü üretimi, ana arı üretiminde bahsedilen larva transferi yöntemi ile yapılır. Transferden 2-3 gün sonra, hücre içinde bulunan larvalar atılıp geriye kalan arı sütü ağaç kaşıkçıkla veya vakumlanarak renkli şişelere alınır. Bu işlem güneş görmeyen kapalı ortamda yapılmalı ve elde edilen saf arı sütü 5 0C'ın altında muhafaza edilmelidir. Nektar ve polen kaynaklarının iyi olduğu dönemde güçlü kolonilerle yapılan üretimlerde bir hücreden ortalama 200 mg civarında arı sütü alınabilir.
3. Arı Sütünün Tüketimi
Arı sütü, balla birlikte tüketilebileceği gibi saf olarak sabahları aç karnına, kahvaltıdan en az yarım saat önce ve dil altından emilmesi yoluyla tüketilmesinin daha doğru ve daha faydalı olduğu bildirilmektedir. Yetişkinler için alınacak günlük ortalama doz genel sağlık ve vücut direncinin korunması için 500 mg, hastalık ve rahatsızlık hallerinde 1 g olarak önerilmektedir. Çocuklarda ise yaşa ve doktor tavsiyesine göre, yetişkin dozun yarısı ile dörtte biri arasındaki doz kullanılabilir.
4. Arı Sütünün Faydaları
Her ne kadar yeterli sayıda klinik test ve deneylerle kesin olarak ispatlanmamış olsa da tecrübe, yorum ve bazı gözlemler ışığında arı sütünün faydaları ve kullanılma alanları aşağıdaki gibi sıralanabilir.
* Organizmaya canlılık kazandırılmasında,
* Bedensel ve zihinsel yorgunlukların giderilmesinde,
* Yaşlılıktan oluşan damar sertliği ve bitkinlik hallerinde,
* Çocukların dengeli beslenmesinde,
* Çocukların diş ve kemiklerinin gelişmesinde,
* Hücre yenileyici özelliği ile cilt bakımında,
* Kadınların periyodik dönemlerinde bozulan kan dengesinin düzenlenmesinde,
* Saç dökülmelerinin önlenmesi ve saçlara canlılık kazandırılmasında,
* Cinsel faaliyetlerin desteklenmesinde,
* Genel vücut direncinin artırılmasında,
* Kan dolaşımının hızlandırılmasında.
Ayrıca arı sütü; kansızlık, sarılık, yüksek ve düşük tansiyonun düzenlenmesi, erken bunama ve kolesterolün düşürülmesi gibi hallerde de fayda sağlamaktadır.
Arı zehiri
1. Arı Zehirinin Yapısı
Arı zehiri, işçi arılarda zehir bezlerince üretilip zehir torbasında depolanır. Hücreden yeni çıkmış arıların zehir üretme yetenekleri çok az olup 12 günlük olduklarında en yüksek üretim kapasitesine ulaşırlar ve 20 günlük olduklarında zehir üretme yeteneklerini kaybederler. Ancak kışlayan arılarda bu yetenek yok olmaz. Bir işçi arı, ömrü boyunca 0.3 mg dolayında zehir üretir. Sokma sırasında iğnesini sokulan canlı üzerinde bırakan arı, daha sonra ölür. Bir anlamda, işçi arı kendisini ve kolonisini korumak için ölümü göze alır.
Arı zehiri kimyasal olarak oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Farmakolojik açıdan önemli aktif maddeler içerir. Bunlardan en önemlisi kimyasal yapının yaklaşık %50'sini oluşturan polipeptit yapıdaki mellitin'dir. Arı zehirinde bulunan diğer önemli polipeptit ise apamin'dir. Bunun yanında enzim yapısında olan fosfalipazlar arı zehirinde %12 dolayında bulunur.
2. Arı Zehiri Üretimi
Arı zehiri toplanmasında, değişik yöntemler bulunmasına karşın, daha çok 5-10 mm aralıklarla paralel dizilen tellerin altına yerleştirilen cam levhalı düzenek kullanılmaktadır. Kovan uçuş tahtası veya kovan dip tahtası üzerine konan bu düzeneğe 12 voltluk akım verildiğinde tellere temas eden arı hafif elektrik şokuyla karşılaşmakta ve zehirini cam levha üzerine bırakmaktadır. İğne cama batmayacağından arı da ölmemektedir. Sıvı olan arı zehiri, cam levha üzerine bırakılır bırakılmaz kristal hale geçer ve daha sonra jiletle kazınarak toplanır.
Arı zehiri toplanması sırasında arılar yüksek derecede rahatsız edileceğinden çevredeki canlılar yönünden güvenlik tedbirleri alınmalı, uygulama 1 kovan için en fazla 5-10 dakika sürmelidir. Uygulama 10 kovana tatbik edildiğinde 1-2 g kristal zehir toplamak mümkündür.
3. Arı Zehirinin Kullanılma Alanları
Arı zehirinin kullanılma alanları ve ticaret hacmi diğer arı ürünlerine göre daha sınırlıdır. Arı zehiri arılarca koloninin düşmana karşı savunulmasında, ve ayrıca apiterapide arı zehirine karşı bağışıklık sisteminin geliştirilmesinde ve romatizmal hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Arı zehiri, Amerika'da eczanelerde tablet olarak satılmakta ve ilgi görmektedir.
Arı zehiri, işçi arılarda zehir bezlerince üretilip zehir torbasında depolanır. Hücreden yeni çıkmış arıların zehir üretme yetenekleri çok az olup 12 günlük olduklarında en yüksek üretim kapasitesine ulaşırlar ve 20 günlük olduklarında zehir üretme yeteneklerini kaybederler. Ancak kışlayan arılarda bu yetenek yok olmaz. Bir işçi arı, ömrü boyunca 0.3 mg dolayında zehir üretir. Sokma sırasında iğnesini sokulan canlı üzerinde bırakan arı, daha sonra ölür. Bir anlamda, işçi arı kendisini ve kolonisini korumak için ölümü göze alır.
Arı zehiri kimyasal olarak oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Farmakolojik açıdan önemli aktif maddeler içerir. Bunlardan en önemlisi kimyasal yapının yaklaşık %50'sini oluşturan polipeptit yapıdaki mellitin'dir. Arı zehirinde bulunan diğer önemli polipeptit ise apamin'dir. Bunun yanında enzim yapısında olan fosfalipazlar arı zehirinde %12 dolayında bulunur.
2. Arı Zehiri Üretimi
Arı zehiri toplanmasında, değişik yöntemler bulunmasına karşın, daha çok 5-10 mm aralıklarla paralel dizilen tellerin altına yerleştirilen cam levhalı düzenek kullanılmaktadır. Kovan uçuş tahtası veya kovan dip tahtası üzerine konan bu düzeneğe 12 voltluk akım verildiğinde tellere temas eden arı hafif elektrik şokuyla karşılaşmakta ve zehirini cam levha üzerine bırakmaktadır. İğne cama batmayacağından arı da ölmemektedir. Sıvı olan arı zehiri, cam levha üzerine bırakılır bırakılmaz kristal hale geçer ve daha sonra jiletle kazınarak toplanır.
Arı zehiri toplanması sırasında arılar yüksek derecede rahatsız edileceğinden çevredeki canlılar yönünden güvenlik tedbirleri alınmalı, uygulama 1 kovan için en fazla 5-10 dakika sürmelidir. Uygulama 10 kovana tatbik edildiğinde 1-2 g kristal zehir toplamak mümkündür.
3. Arı Zehirinin Kullanılma Alanları
Arı zehirinin kullanılma alanları ve ticaret hacmi diğer arı ürünlerine göre daha sınırlıdır. Arı zehiri arılarca koloninin düşmana karşı savunulmasında, ve ayrıca apiterapide arı zehirine karşı bağışıklık sisteminin geliştirilmesinde ve romatizmal hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Arı zehiri, Amerika'da eczanelerde tablet olarak satılmakta ve ilgi görmektedir.
Propolis
. Propolisin yapısı
Propolis; arılar tarafından bitkilerden toplanan, yapışkan ve 15°C'da sert ve kırılgan, 30 °C'da yumuşak ve bükülebilir, kaynağına göre siyahtan sarıya kadar değişebilen renkte bir maddedir. Ham propolisin yapısında, kaynağına göre oldukça değişmekle birlikte; %50-55 reçine ve balsam, %20-35 bitki kaynaklı mumlar, %10-15 eterik ve esansiyel yağlar, %2-5 polen, az miktarda organik ve inorganik bileşikler bulunur. Başka bir bildirişe göre propoliste %46 balsam, %27 bitkisel kökenli mum ve %15 flavon ve flavonoidler bulunmaktadır. Flavon ve flavonoidler propolise antifungal, antiviral ve antibakteriyel özellikler kazandıran maddelerdir.
Arılar propolisi; kavak, meşe, kayın, okaliptüs, akasya ve kozalaklı ağaçlar başta olmak üzere değişik ağaç ve çalılardan toplarlar. Arının arka bacağında taşıdığı propolis kovanda ancak diğer arıların yardımıyla boşaltılıp gerekli yerlerde kullanılır.
2. Propolisin Kovandan Toplanması
Arılar propolisi kovanda dip tahtası, çerçeve kenarları ve giriş deliği arkasında biriktirirler. Buralarda biriktirilen propolis kazınarak toplanabilir. Bu şekilde elde edilen kazıma propolis temiz olmayabilir ve değişik kalıntılar içerebilir.
Bu nedenle propolisin teknik olarak toplanmasında, çerçevelerin üstüne yerleştirilen ana arı ızgarasına benzer plastik plakalar veya kovanın ön ve arka gövde tahtalarında açılacak aralıklar kullanılır. Propolisin toplama plakasında biriktirilmesinden sonra plaka bir müddet soğuk ortamda tutulduğunda propolis el yardımıyla kolaylıkla plakadan hasat edilir ve ambalajlanır. Hasat edilen ham propolisten laboratuvarda "Yumuşak Propolis Ekstraktı" üretilir.
3. Propolisin Kullanılma Alanları
Propolis kovanlarda arılar tarafından; kovandaki çatlak ve patlakların kapatılmasında, çerçevelerin gerek kovan duvarlarına gerekse birbirlerine yapıştırılmasında, koloniye giren ve koloni dışına atılamayan zararlıların mumyalanıp kokuşmasının önlenmesinde, petek hücrelerinin cilalanıp parlatılmasında ve kovanın steril hale getirilmesinde kullanılır.
Propolis tıpta da ilaç ham maddesi olarak kullanılmakta olup eski Doğu Bloğu ülkelerinde ilaç kodeksine girmiştir. Çok kuvvetli antibakteriyel, antifungal, antiviral ve anastezik etkiye sahip olduğundan Apiterapide yaygın olarak kullanılma alanı bulmuştur. Başta Japonya olmak üzere bazı ülkelerde tonlarca propolis pastil, tablet, krem,ve solüsyon gibi değişik şekillerde hastalıkların tedavisi ve genel vücut direncinin korunması ve artırılması amacıyla tüketilmektedir.
Propolis; arılar tarafından bitkilerden toplanan, yapışkan ve 15°C'da sert ve kırılgan, 30 °C'da yumuşak ve bükülebilir, kaynağına göre siyahtan sarıya kadar değişebilen renkte bir maddedir. Ham propolisin yapısında, kaynağına göre oldukça değişmekle birlikte; %50-55 reçine ve balsam, %20-35 bitki kaynaklı mumlar, %10-15 eterik ve esansiyel yağlar, %2-5 polen, az miktarda organik ve inorganik bileşikler bulunur. Başka bir bildirişe göre propoliste %46 balsam, %27 bitkisel kökenli mum ve %15 flavon ve flavonoidler bulunmaktadır. Flavon ve flavonoidler propolise antifungal, antiviral ve antibakteriyel özellikler kazandıran maddelerdir.
Arılar propolisi; kavak, meşe, kayın, okaliptüs, akasya ve kozalaklı ağaçlar başta olmak üzere değişik ağaç ve çalılardan toplarlar. Arının arka bacağında taşıdığı propolis kovanda ancak diğer arıların yardımıyla boşaltılıp gerekli yerlerde kullanılır.
2. Propolisin Kovandan Toplanması
Arılar propolisi kovanda dip tahtası, çerçeve kenarları ve giriş deliği arkasında biriktirirler. Buralarda biriktirilen propolis kazınarak toplanabilir. Bu şekilde elde edilen kazıma propolis temiz olmayabilir ve değişik kalıntılar içerebilir.
Bu nedenle propolisin teknik olarak toplanmasında, çerçevelerin üstüne yerleştirilen ana arı ızgarasına benzer plastik plakalar veya kovanın ön ve arka gövde tahtalarında açılacak aralıklar kullanılır. Propolisin toplama plakasında biriktirilmesinden sonra plaka bir müddet soğuk ortamda tutulduğunda propolis el yardımıyla kolaylıkla plakadan hasat edilir ve ambalajlanır. Hasat edilen ham propolisten laboratuvarda "Yumuşak Propolis Ekstraktı" üretilir.
3. Propolisin Kullanılma Alanları
Propolis kovanlarda arılar tarafından; kovandaki çatlak ve patlakların kapatılmasında, çerçevelerin gerek kovan duvarlarına gerekse birbirlerine yapıştırılmasında, koloniye giren ve koloni dışına atılamayan zararlıların mumyalanıp kokuşmasının önlenmesinde, petek hücrelerinin cilalanıp parlatılmasında ve kovanın steril hale getirilmesinde kullanılır.
Propolis tıpta da ilaç ham maddesi olarak kullanılmakta olup eski Doğu Bloğu ülkelerinde ilaç kodeksine girmiştir. Çok kuvvetli antibakteriyel, antifungal, antiviral ve anastezik etkiye sahip olduğundan Apiterapide yaygın olarak kullanılma alanı bulmuştur. Başta Japonya olmak üzere bazı ülkelerde tonlarca propolis pastil, tablet, krem,ve solüsyon gibi değişik şekillerde hastalıkların tedavisi ve genel vücut direncinin korunması ve artırılması amacıyla tüketilmektedir.
ARICILIK ALETLERİ
Modern arıcılık ile geleneksel arıcılığı birbirinden ayıran en önemli noktalardan birisi de, modern arıcılığın bu iş için geliştirilmiş aletlerle yapılmasıdır. Bu aletler sayesinde teknik arıcılık verimli bir şekilde yapılabilir.
İyi bir arıcı bu aletleri doğru bir şekilde kullanmayı ve bakımlarını yapmayı öğrenmelidir.
Ülkemizde yakın zamana kadar klasik arıcılık aletleri yapılıp satılırken, özellikle internetin ve yurtdışıyla bağlantıların gelişmesiyle birlikte, yeni geliştirilmiş ve daha modern arıcılık aletlerinin de satılmaya başlandığı görülmektedir.
Kaynak: www.temelpetek.com
İyi bir arıcı bu aletleri doğru bir şekilde kullanmayı ve bakımlarını yapmayı öğrenmelidir.
Ülkemizde yakın zamana kadar klasik arıcılık aletleri yapılıp satılırken, özellikle internetin ve yurtdışıyla bağlantıların gelişmesiyle birlikte, yeni geliştirilmiş ve daha modern arıcılık aletlerinin de satılmaya başlandığı görülmektedir.
Kaynak: www.temelpetek.com
Maske
MASKE
Arı sokmasına karşı koruyan en önemli araçlardan birisidir. Özellikle yüzü, boynu ve başı korur. Arıcının hareketlerini kısıtlayarak rahat iş yapmasını engeller fakat bir tehlike anında hayat kurtarıcıdır. Sahip olunan arı cinsi ne kadar sakin huylu olursa olsun, her zaman sinirlenip sokma ihtimali vardır. Düz açık renkli, sıkı dokunmuş pamuklu ya da keten kumaştan yapılır.
Çok değişik tipleri vardır. Yalnızca yüze takılan maske gibi modelleri olduğu gibi, gömlek gibi giyilen modelleri de vardır. Çalışırken terleyip bunalmamak için için maskeler hava alacak şekilde bol yapılmalıdır. Ayrıca vücuda oturan maske arı tarafından sokulma riskini artırır. Yüz kısmına gerilen ince gözenekli tel, gözü yormaması için muhakkak siyah renkli olmalıdır.
ARICI ELDİVENİ
Maskeden sonra arıcıyı özellikle ellerinden sokmayı önleyen ikinci araç eldivendir. Çok çeşitli modelleri vardır. Deriden, kauçuktan, plastikten ya da kalın bez ve benzeri maddelerden yapılır.
Genelde parmak ve el kısımları plastikten, bilekten dirseğe kadar olan kısmı ise bezden imal edilir. Dirsek kısmı arıların girmesini engellemek için lastiklidir. Eldiven ne kadar iyi olursa olsun arıcının çalışma konforunu azaltır. İstenilen hareketler rahatça yapılamaz. O yüzden çok ihtiyaç duymadıkça eldiven kullanmamaya çalışmalıdır.
KÖRÜK
Arıcılığın olmazsa olmaz temel araçlarından birisidir. Yanan körükten arılara bir süre duman verilerek sakinleşmeleri sağlanır. Dumana maruz kalan arılar hemen bal yemeye başlarlar. Kursakları balla dolan arılar sakindir ve kolay kolay sokmazlar.
Körük silindir şeklinde galvaniz ya da paslanmaz çelikten yapılır. İyi bir körük ağzından alev çıkarmayan, uzun süre sönmeden duman veren bir yapılışta olmalıdır. Körükte çok duman veren pamuklu bez parçaları, mayıs tezeği, ağaç parçaları, kuru mısır koçanı gibi maddeler kullanılır. Koli ambalajlarında kullanılan delikli mukavva uygun ebatta kesilip, rulo haline getirilerek körüğe konur ve alttan yakılır. Ayrıca en ideal yakıtlardan birisi de büyük hayvanların tezeğidir, uzun süre yanar ve bol duman verir.
ARICI ELDEMİRİ
20-25 santim uzunluğunda bir tarafı kıvrık, diğer tarafı keskin yassı bir demir parçasıdır. Arıcı manivelası olarak da tabir edilir. Kovanı muayene eden arıcının elinde muhakkak bulunmalıdır.
Eldemiri kovan üzerine konulmuş ballığı gövdeden ayırmaya, çerçevelerin kanırtılıp oynatılarak yerinden çıkarılmasına, balmumu, propolis ve diğer kazıntıların çerçevelerden veya kovan alt tablasından kazınmasına yarar.
ARICI FIRÇASI
Arıcı fırçası petek üzerindeki arıları zarar vermeden uzaklaştırmaya yarar. Yumuşak uzunca, bol tüylü ve sağlam olanları tercih edilmelidir.
Tavuk, kaz, hindi teleği ya da benzeri görevi yapacak yumuşak bitki dalları da aynı işe yarar.
HAZIR PETEK
Modern arıcılığı geleneksel arıcılıktan ayıran en önemli araçtır. Hazır petek eritilmiş saf balmumunun özel makinelenden geçirilerek, petek gözlerinin başlangıç yerleri belli olacak şekilde ince plakalar haline getirilmiş şeklidir.
Hazır petek ihtiyaca göre çeşitli kalınlıklarda imal edilir. Genelde kuluçkalıklarda kalın, ballıklarda ince olanları tercih edilir. Peteklerin ebatları kovanların ölçüsüne göre değişir.42x14, 42x26, 42x20 ve 42x22 gibi standart ölçüleri vardır. 1 kilo temel peteğe, 14lük ölçü de; 24 tabaka, 20 cmliklere; 18 tabaka, 22 cmliklere; 16 tabaka, 26cmliklere; 14 tabaka girmektedir.
Arı sokmasına karşı koruyan en önemli araçlardan birisidir. Özellikle yüzü, boynu ve başı korur. Arıcının hareketlerini kısıtlayarak rahat iş yapmasını engeller fakat bir tehlike anında hayat kurtarıcıdır. Sahip olunan arı cinsi ne kadar sakin huylu olursa olsun, her zaman sinirlenip sokma ihtimali vardır. Düz açık renkli, sıkı dokunmuş pamuklu ya da keten kumaştan yapılır.
Çok değişik tipleri vardır. Yalnızca yüze takılan maske gibi modelleri olduğu gibi, gömlek gibi giyilen modelleri de vardır. Çalışırken terleyip bunalmamak için için maskeler hava alacak şekilde bol yapılmalıdır. Ayrıca vücuda oturan maske arı tarafından sokulma riskini artırır. Yüz kısmına gerilen ince gözenekli tel, gözü yormaması için muhakkak siyah renkli olmalıdır.
ARICI ELDİVENİ
Maskeden sonra arıcıyı özellikle ellerinden sokmayı önleyen ikinci araç eldivendir. Çok çeşitli modelleri vardır. Deriden, kauçuktan, plastikten ya da kalın bez ve benzeri maddelerden yapılır.
Genelde parmak ve el kısımları plastikten, bilekten dirseğe kadar olan kısmı ise bezden imal edilir. Dirsek kısmı arıların girmesini engellemek için lastiklidir. Eldiven ne kadar iyi olursa olsun arıcının çalışma konforunu azaltır. İstenilen hareketler rahatça yapılamaz. O yüzden çok ihtiyaç duymadıkça eldiven kullanmamaya çalışmalıdır.
KÖRÜK
Arıcılığın olmazsa olmaz temel araçlarından birisidir. Yanan körükten arılara bir süre duman verilerek sakinleşmeleri sağlanır. Dumana maruz kalan arılar hemen bal yemeye başlarlar. Kursakları balla dolan arılar sakindir ve kolay kolay sokmazlar.
Körük silindir şeklinde galvaniz ya da paslanmaz çelikten yapılır. İyi bir körük ağzından alev çıkarmayan, uzun süre sönmeden duman veren bir yapılışta olmalıdır. Körükte çok duman veren pamuklu bez parçaları, mayıs tezeği, ağaç parçaları, kuru mısır koçanı gibi maddeler kullanılır. Koli ambalajlarında kullanılan delikli mukavva uygun ebatta kesilip, rulo haline getirilerek körüğe konur ve alttan yakılır. Ayrıca en ideal yakıtlardan birisi de büyük hayvanların tezeğidir, uzun süre yanar ve bol duman verir.
ARICI ELDEMİRİ
20-25 santim uzunluğunda bir tarafı kıvrık, diğer tarafı keskin yassı bir demir parçasıdır. Arıcı manivelası olarak da tabir edilir. Kovanı muayene eden arıcının elinde muhakkak bulunmalıdır.
Eldemiri kovan üzerine konulmuş ballığı gövdeden ayırmaya, çerçevelerin kanırtılıp oynatılarak yerinden çıkarılmasına, balmumu, propolis ve diğer kazıntıların çerçevelerden veya kovan alt tablasından kazınmasına yarar.
ARICI FIRÇASI
Arıcı fırçası petek üzerindeki arıları zarar vermeden uzaklaştırmaya yarar. Yumuşak uzunca, bol tüylü ve sağlam olanları tercih edilmelidir.
Tavuk, kaz, hindi teleği ya da benzeri görevi yapacak yumuşak bitki dalları da aynı işe yarar.
HAZIR PETEK
Modern arıcılığı geleneksel arıcılıktan ayıran en önemli araçtır. Hazır petek eritilmiş saf balmumunun özel makinelenden geçirilerek, petek gözlerinin başlangıç yerleri belli olacak şekilde ince plakalar haline getirilmiş şeklidir.
Hazır petek ihtiyaca göre çeşitli kalınlıklarda imal edilir. Genelde kuluçkalıklarda kalın, ballıklarda ince olanları tercih edilir. Peteklerin ebatları kovanların ölçüsüne göre değişir.42x14, 42x26, 42x20 ve 42x22 gibi standart ölçüleri vardır. 1 kilo temel peteğe, 14lük ölçü de; 24 tabaka, 20 cmliklere; 18 tabaka, 22 cmliklere; 16 tabaka, 26cmliklere; 14 tabaka girmektedir.
Mahmuz
MAHMUZ
Çerçevelere gerilen teli hazır peteğe gömmek için kullanılır. Ucunda sapı olan bir dişli tekerlek şeklindedir. Pirinçten imal edilir.
ÇERÇEVE TELİ
Özellikle bal süzme makinesinden geçirilen peteklerin parçalanmaması için, çerçevenin arasına tel germek gerekir. Ayrıca bu tel çok sıcak havalarda hazır petek yumuşadığı zaman sarkıp yerinden düşmemesine de yardımcı olur.
Arıcılıkta kullanılan tellerin muhakkak paslanmaz ve galvanizli olması gerekir. Bu teller kilo ile ya da çeşitli büyüklüklerde makara ile satılırlar.
ÇERÇEVE DELECEĞİ
Tel germek için çerçeve çıtalarını delmekte kullanılan aletlerdir. Çıtayı delmek için biz ya da matkap kullanılabilir.
Çok sayıda çerçeve çıtasını delmek için ise bu işe özgü çok değişik makineler yapılmıştır.
YEMLİK
Yemlik arılara yazın su, ilkbahar ve sonbaharda ise şerbet vermek için kullanılır. Çok çeşitli tipleri vardır. Plastikten, camdan ya da galvanizli saçtan imal edilirler. Genellikle üç tip yemlik bulunur.
Birincisi seyyar yemliklerdir. Özellikle su vermek için arılığın herhangi bir yerine konur. Şerbet vermek için ise kovan üst tahtasındaki yemleme deliğinin üzerine konur.
İkinci tip yemlikler kovan üst tahtasına sabitlenmiş yemliklerdir. Genellikle tahtadan imal edilirler.
Üçüncü tip yemlikler ise çerçeve şeklindedir. İçine şerbet doldurularak çerçeve gibi kovanın içine konulur. Arıları rahatsız etmeden kolayca şerbet verebileceğimiz yemlikleri herzaman tercih etmek gerekir.
ANA IZGARASI
Ana arıyı bulunduğu yerde hapsederek diğer bölümlere gitmesini önlemek için kullanılır. Ana ızgarası 4,2 mm aralıkla dizilmiş tellerden ya da aynı ölçüde üzerine delikler açılmış saçtan yapılır. Bu aralıktan işçi arılar rahatlıkla geçer, ama erkek arılarla ana arı geçemez.
Genellikle ballıklara ana arının yumurtlamasını engelleyerek peteklerin kararmasını önlemek amacıyla kullanılır. Ya da çok hızlı artan kovan nüfusunu frenleyip arıları bala çalıştırmak için kullanılır.
SIR BIÇAĞI
Bal süzme makinelerinde süzülecek olan peteklerin sırlanmış gözlerini açmak için kullanılır. Bıçak şeklinde, ya da tarak şeklinde olanları vardır. Bıçak şeklinde olanı sıcak su içinde ısıtılarak kullanılır.
Tarak şeklinde olanı ise kullanmak daha zordur ve ustalık ister.
Çok sayıda petek gözü açacaklar için geliştirilmiş elektrikli profesyonel sır bıçakları da vardır.
POLEN TUZAĞI
Kovana giren arıların arka bacaklarındaki polenleri toplamak için kullanılır. Kovan girişine konulur.
Kutu şeklindeki polen tuzağının üzerinde ancak işçi arıların girebileceği büyüklükte delikleri olan bir tabaka vardır. İşçi arı bu delikten geçerken arka ayaklarındaki polen sıyrılarak kutunun haznesine düşer. Yine polen tuzağının da çok çeşitleri vardır.
ANA ARI KAFESİ
Ana arıyı verilmek istenen kovana alıştırmak için kullanılan minyatür bir kafestir. Ana arı bu kafesin içinde olacak bir şekilde kovana konur. Bir kaç gün içinde ana arının kokusu ile kovan kokusu aynı olacağından arılar bu yeni anayı kabul ederler.
Bu iş için illaki kafes alınmasına gerek yoktur. Üzerinde delikler açılmış herhangi bir kutu bu işi rahatlıkla görür.
OĞUL YAKALAMA KUTUSU YA DA TORBASI
Yüksek bir yere konduğu için alınması güç olan oğulları yakalamak için kullanılır. Pratik olarak uzunca bir sırığın ucuna bir teneke ya da kutu takılarak yapılabilir.
Ya da bu iş için özel olarak üretilmiş oğul yakalama torbalarından satın alınabilir. Oğul yakalama torbasında oğul torbanın içine alındıktan sonra torbanın ağzını kapatacak bir düzenek bulunur.
Çerçevelere gerilen teli hazır peteğe gömmek için kullanılır. Ucunda sapı olan bir dişli tekerlek şeklindedir. Pirinçten imal edilir.
ÇERÇEVE TELİ
Özellikle bal süzme makinesinden geçirilen peteklerin parçalanmaması için, çerçevenin arasına tel germek gerekir. Ayrıca bu tel çok sıcak havalarda hazır petek yumuşadığı zaman sarkıp yerinden düşmemesine de yardımcı olur.
Arıcılıkta kullanılan tellerin muhakkak paslanmaz ve galvanizli olması gerekir. Bu teller kilo ile ya da çeşitli büyüklüklerde makara ile satılırlar.
ÇERÇEVE DELECEĞİ
Tel germek için çerçeve çıtalarını delmekte kullanılan aletlerdir. Çıtayı delmek için biz ya da matkap kullanılabilir.
Çok sayıda çerçeve çıtasını delmek için ise bu işe özgü çok değişik makineler yapılmıştır.
YEMLİK
Yemlik arılara yazın su, ilkbahar ve sonbaharda ise şerbet vermek için kullanılır. Çok çeşitli tipleri vardır. Plastikten, camdan ya da galvanizli saçtan imal edilirler. Genellikle üç tip yemlik bulunur.
Birincisi seyyar yemliklerdir. Özellikle su vermek için arılığın herhangi bir yerine konur. Şerbet vermek için ise kovan üst tahtasındaki yemleme deliğinin üzerine konur.
İkinci tip yemlikler kovan üst tahtasına sabitlenmiş yemliklerdir. Genellikle tahtadan imal edilirler.
Üçüncü tip yemlikler ise çerçeve şeklindedir. İçine şerbet doldurularak çerçeve gibi kovanın içine konulur. Arıları rahatsız etmeden kolayca şerbet verebileceğimiz yemlikleri herzaman tercih etmek gerekir.
ANA IZGARASI
Ana arıyı bulunduğu yerde hapsederek diğer bölümlere gitmesini önlemek için kullanılır. Ana ızgarası 4,2 mm aralıkla dizilmiş tellerden ya da aynı ölçüde üzerine delikler açılmış saçtan yapılır. Bu aralıktan işçi arılar rahatlıkla geçer, ama erkek arılarla ana arı geçemez.
Genellikle ballıklara ana arının yumurtlamasını engelleyerek peteklerin kararmasını önlemek amacıyla kullanılır. Ya da çok hızlı artan kovan nüfusunu frenleyip arıları bala çalıştırmak için kullanılır.
SIR BIÇAĞI
Bal süzme makinelerinde süzülecek olan peteklerin sırlanmış gözlerini açmak için kullanılır. Bıçak şeklinde, ya da tarak şeklinde olanları vardır. Bıçak şeklinde olanı sıcak su içinde ısıtılarak kullanılır.
Tarak şeklinde olanı ise kullanmak daha zordur ve ustalık ister.
Çok sayıda petek gözü açacaklar için geliştirilmiş elektrikli profesyonel sır bıçakları da vardır.
POLEN TUZAĞI
Kovana giren arıların arka bacaklarındaki polenleri toplamak için kullanılır. Kovan girişine konulur.
Kutu şeklindeki polen tuzağının üzerinde ancak işçi arıların girebileceği büyüklükte delikleri olan bir tabaka vardır. İşçi arı bu delikten geçerken arka ayaklarındaki polen sıyrılarak kutunun haznesine düşer. Yine polen tuzağının da çok çeşitleri vardır.
ANA ARI KAFESİ
Ana arıyı verilmek istenen kovana alıştırmak için kullanılan minyatür bir kafestir. Ana arı bu kafesin içinde olacak bir şekilde kovana konur. Bir kaç gün içinde ana arının kokusu ile kovan kokusu aynı olacağından arılar bu yeni anayı kabul ederler.
Bu iş için illaki kafes alınmasına gerek yoktur. Üzerinde delikler açılmış herhangi bir kutu bu işi rahatlıkla görür.
OĞUL YAKALAMA KUTUSU YA DA TORBASI
Yüksek bir yere konduğu için alınması güç olan oğulları yakalamak için kullanılır. Pratik olarak uzunca bir sırığın ucuna bir teneke ya da kutu takılarak yapılabilir.
Ya da bu iş için özel olarak üretilmiş oğul yakalama torbalarından satın alınabilir. Oğul yakalama torbasında oğul torbanın içine alındıktan sonra torbanın ağzını kapatacak bir düzenek bulunur.
Kovan ve çeşitleri
KOVAN VE ÇEŞİTLERİ
Arı kolonisinin bütün bir ömrünü geçirdiği kovanın teknik özellikleri, arıcılığın verimliliğiyle yakından ilgilidir. Bugün dünya üzerinde çok değişik modellerde kovan çeşitleri kullanılmaktadır, fakat en yaygın olanları Langstroth ile Dadant tipi kovanlardır.
Yurdumuzda bir çok arıcı Langstroth tipi kovan kullanmakla birlikte, bu kovanlar değişik ölçülerde yapıldığı için Dadant tipine yaklaşan ara modeller çoğunluktadır.
Kovan, dip tahtası, gövde-kuluçkalık, ballık, örtü tahtası ve kapak olmak üzere 5 parçadan oluşur.
Kovan dip tahtası eğer tek parçadan yapılamıyorsa, parçaların birleşme yerlerinde boşluklar bırakılmamalıdır. Çünkü dip tahtasındaki her boşluk ve çatlak, dışarıdan gelen bakteri, mantar ve böcekler için bir yaşama alanı sağlar. Özellikle güve kelebeği yumurtalarını bu çatlakların içine bırakır.
Gövde ya da diğer ismiyle kuluçkalık arıların esas yaşam alanıdır. Arıların giriş deliği bu bölümdedir. Ana arı genellikle bu bölümde bulunur ve yumurtlama işlemlerini buradaki petek üzerinde yapar. Arılar uygun mevsimde kovan gövdesine sığamadıklarında üst kata çıkarlar. Arı kolonisi kış mevsimini kuluçkalıkta geçirdiği için kovan gövdesinin sağlamlığına ve kış şartlarına dayanıklılığına daha çok özen gösterilmelidir.
Örtü tahtası olarak sağlam bez ya da çuval parçaları da kullanılabilir. Hatta birçok arıcı bunu tavsiye etmektedir. Bez parçasının avantajı kovan örtüsü açılırken ses yaparak arıyı kızdırmaması ve özellikle yazın kovaniçi havalandırmasına yardımcı olmasıdır. Ayrıca kovan içindeki nem ve rutubetin atılmasına da yardımcı olur.
Kapakta havalandırma delikleri muhakkak bulunmalı ve yazın bu delikler açılmalıdır. Yine kovan kapağı yerine iyi oturan ve hava şartlarından kovanı koruyacak şekilde yapılmalıdır.
Eğer kovan hazır olarak satın alınacaksa muhakkak arıcılıkla uğraşan firmalardan alınmalıdır. Özellikle arıcılıkla uğraşmayan, yerli marangozların yaptıkları kovanlarda bir çok teknik hatalar bulunmaktadır.
Hangi tip kovan kullanılacak olursa olsun, iyi bir kovan için dikkat edilmesi gerekenler ortak kurallar aşağıdaki gibidir:
1- Kovan gövdelerinin kalınlığı en az 2.5x 3 cm olmalıdır. Kovan gövdelerinde kullanılacak tahtalar iyi kurutulmuş, budaksız ve sağlam ağaçlardan yapılmalıdır. Ihlamur ağacı kovan yapımında tercih edilir. Fakat bulunamazsa en ideali çam tahtasıdır.
2- Kovanlar muhakkak usta birisi tarafından yapılmalı ve ölçüleri hassas olmalıdır. Yapılan bütün kovanların aynı ölçüde olmasına dikkat edilmelidir. Buna dikkat edilmezse özellikle çerçeve ve ballıkları farklı kovanlarda kullanmak isteyince büyük problemler yaşanır.
3- Kovan modelleri daha önceden denenmiş ve kabul görmüş ölçülere göre yapılmalıdır. Uzun tecrübelerin sonucunda ortaya çıkan bu modeller arıların kendi doğal düzenlerini bozmadan en iyi şekilde yaşamalarını sağlar.
4- Kovan gövdesinin özellikle birleşme yerlerinden içeriye rutubet almaması için izolasyona dikkat etmelidir.
5- Kovanların yalnızca dışa bakan tarafları beyaz ya da krem rengi boya ile güzelce boyanmalıdır.
6- Seyyar arıcılık yapacaklar düz kovan kapağını, sabit arıcılık yapacaklar ise beşik şeklindeki kovan kapağını tercih etmelidirler.
7- Arıların kovan içinde rahatça çalışması ve özellikle yaz günlerinde kovan içinin havalanabilmesi için, gerekli boşlukların bırakılması gerekir. Buna göre;
- Yanlardaki iki çerçeve ile kovan iç yüzeyi arasında en 7.5 mm,
- Çerçeve başları ile kovan iç yüzeyi arasında 10 mm,
- Dip tahtası ile çerçeve alt çıtası arasında 25 mm,
- Bir çerçevenin ortası ile diğer çerçevenin ortası arasındaki boşluk 36-38 mm,
- Çerçeve üst çıtaları arasında 12 mm,
- Çerçeve üst çıtaları ile örtü tahtası arasında 10 mm boşluk olmalıdır.
8- Kovan dip tahtası mümkünse muhakkak seyyar yapılmalıdır.
TSE 3409 STANDARDINA GÖRE LANGSTROTH KOVANIN ÖLÇÜLERİ
Kuluçkalık ve Ballığın Üstten Görünüşü
A detay ölçülerinin yakından görünüşü
B detay ölçülerinin yakından görünüşü
Kovan köşe birleşme yerlerinde lambaların ölçüleri.
Arı kolonisinin bütün bir ömrünü geçirdiği kovanın teknik özellikleri, arıcılığın verimliliğiyle yakından ilgilidir. Bugün dünya üzerinde çok değişik modellerde kovan çeşitleri kullanılmaktadır, fakat en yaygın olanları Langstroth ile Dadant tipi kovanlardır.
Yurdumuzda bir çok arıcı Langstroth tipi kovan kullanmakla birlikte, bu kovanlar değişik ölçülerde yapıldığı için Dadant tipine yaklaşan ara modeller çoğunluktadır.
Kovan, dip tahtası, gövde-kuluçkalık, ballık, örtü tahtası ve kapak olmak üzere 5 parçadan oluşur.
Kovan dip tahtası eğer tek parçadan yapılamıyorsa, parçaların birleşme yerlerinde boşluklar bırakılmamalıdır. Çünkü dip tahtasındaki her boşluk ve çatlak, dışarıdan gelen bakteri, mantar ve böcekler için bir yaşama alanı sağlar. Özellikle güve kelebeği yumurtalarını bu çatlakların içine bırakır.
Gövde ya da diğer ismiyle kuluçkalık arıların esas yaşam alanıdır. Arıların giriş deliği bu bölümdedir. Ana arı genellikle bu bölümde bulunur ve yumurtlama işlemlerini buradaki petek üzerinde yapar. Arılar uygun mevsimde kovan gövdesine sığamadıklarında üst kata çıkarlar. Arı kolonisi kış mevsimini kuluçkalıkta geçirdiği için kovan gövdesinin sağlamlığına ve kış şartlarına dayanıklılığına daha çok özen gösterilmelidir.
Örtü tahtası olarak sağlam bez ya da çuval parçaları da kullanılabilir. Hatta birçok arıcı bunu tavsiye etmektedir. Bez parçasının avantajı kovan örtüsü açılırken ses yaparak arıyı kızdırmaması ve özellikle yazın kovaniçi havalandırmasına yardımcı olmasıdır. Ayrıca kovan içindeki nem ve rutubetin atılmasına da yardımcı olur.
Kapakta havalandırma delikleri muhakkak bulunmalı ve yazın bu delikler açılmalıdır. Yine kovan kapağı yerine iyi oturan ve hava şartlarından kovanı koruyacak şekilde yapılmalıdır.
Eğer kovan hazır olarak satın alınacaksa muhakkak arıcılıkla uğraşan firmalardan alınmalıdır. Özellikle arıcılıkla uğraşmayan, yerli marangozların yaptıkları kovanlarda bir çok teknik hatalar bulunmaktadır.
Hangi tip kovan kullanılacak olursa olsun, iyi bir kovan için dikkat edilmesi gerekenler ortak kurallar aşağıdaki gibidir:
1- Kovan gövdelerinin kalınlığı en az 2.5x 3 cm olmalıdır. Kovan gövdelerinde kullanılacak tahtalar iyi kurutulmuş, budaksız ve sağlam ağaçlardan yapılmalıdır. Ihlamur ağacı kovan yapımında tercih edilir. Fakat bulunamazsa en ideali çam tahtasıdır.
2- Kovanlar muhakkak usta birisi tarafından yapılmalı ve ölçüleri hassas olmalıdır. Yapılan bütün kovanların aynı ölçüde olmasına dikkat edilmelidir. Buna dikkat edilmezse özellikle çerçeve ve ballıkları farklı kovanlarda kullanmak isteyince büyük problemler yaşanır.
3- Kovan modelleri daha önceden denenmiş ve kabul görmüş ölçülere göre yapılmalıdır. Uzun tecrübelerin sonucunda ortaya çıkan bu modeller arıların kendi doğal düzenlerini bozmadan en iyi şekilde yaşamalarını sağlar.
4- Kovan gövdesinin özellikle birleşme yerlerinden içeriye rutubet almaması için izolasyona dikkat etmelidir.
5- Kovanların yalnızca dışa bakan tarafları beyaz ya da krem rengi boya ile güzelce boyanmalıdır.
6- Seyyar arıcılık yapacaklar düz kovan kapağını, sabit arıcılık yapacaklar ise beşik şeklindeki kovan kapağını tercih etmelidirler.
7- Arıların kovan içinde rahatça çalışması ve özellikle yaz günlerinde kovan içinin havalanabilmesi için, gerekli boşlukların bırakılması gerekir. Buna göre;
- Yanlardaki iki çerçeve ile kovan iç yüzeyi arasında en 7.5 mm,
- Çerçeve başları ile kovan iç yüzeyi arasında 10 mm,
- Dip tahtası ile çerçeve alt çıtası arasında 25 mm,
- Bir çerçevenin ortası ile diğer çerçevenin ortası arasındaki boşluk 36-38 mm,
- Çerçeve üst çıtaları arasında 12 mm,
- Çerçeve üst çıtaları ile örtü tahtası arasında 10 mm boşluk olmalıdır.
8- Kovan dip tahtası mümkünse muhakkak seyyar yapılmalıdır.
TSE 3409 STANDARDINA GÖRE LANGSTROTH KOVANIN ÖLÇÜLERİ
Kuluçkalık ve Ballığın Üstten Görünüşü
A detay ölçülerinin yakından görünüşü
B detay ölçülerinin yakından görünüşü
Kovan köşe birleşme yerlerinde lambaların ölçüleri.
Bal süzme makinesi
BAL SÜZME MAKİNESİ
Modern arıcılığın en önemli aletlerinden birisidir. Merkezkaç kuvvetiyle petek üzerindeki balların savrulması esasına göre çalışır. Özellikle süzme bal yapmak isteyen arıcılar için çok gereklidir. Petekli baldan geleneksel yöntemlerle süzme bal yapılması balın kalitesini belirgin ölçüde düşürür. Ama bal süzme makinesi ile bu sakınca bertaraf edilmiş olur.
Bal süzme makinası paslanmaz çelikten yapılmış, ortasında bir dişli düzeneği, bu düzeneği çevirmeye yarayan bir kolu ve petekleri koymaya yarayan kafes şeklinde haznelerden oluşan bir kazandır.
Kol yardımıyla hızlı bir şekilde çevrilen haznelerdeki peteklerin içindeki bal, merkezkaç kuvvetinin etkisiyle yerlerinden savrulur ve kazanın dibine birikir.
Bal süzme makinesinin de çok çeşitleri bulunmaktadır. İhtiyaca göre 3, 4 hatta 40 çerçeve alacak şekilde yapılmış olanları vardır. Kovan sayısı çok olan profesyonel arıcılar için elektrikle çalışanları da yapılmıştır.
Bal süzme makinesi alırken ihtiyacımıza en iyi cevap verecek olanı tercih edilmelidir. Kovan sayısını artırmayı düşünenler muhakkak fazla sayıda çerçeve alan tipleri tercih etmelidir.
İyi bir bal süzme makinesi muhakkak paslanmaz çelikten yapılmalıdır. Çerçeve konulacak yerler sağlam ve çerçevenin konulmasını kolaylaştıracak şekilde olmalıdır.
Dişli düzeneğin kalitesi de bal süzme makinesinin verimliliğini etkileyen faktörlerdendir.
Modern arıcılığın en önemli aletlerinden birisidir. Merkezkaç kuvvetiyle petek üzerindeki balların savrulması esasına göre çalışır. Özellikle süzme bal yapmak isteyen arıcılar için çok gereklidir. Petekli baldan geleneksel yöntemlerle süzme bal yapılması balın kalitesini belirgin ölçüde düşürür. Ama bal süzme makinesi ile bu sakınca bertaraf edilmiş olur.
Bal süzme makinası paslanmaz çelikten yapılmış, ortasında bir dişli düzeneği, bu düzeneği çevirmeye yarayan bir kolu ve petekleri koymaya yarayan kafes şeklinde haznelerden oluşan bir kazandır.
Kol yardımıyla hızlı bir şekilde çevrilen haznelerdeki peteklerin içindeki bal, merkezkaç kuvvetinin etkisiyle yerlerinden savrulur ve kazanın dibine birikir.
Bal süzme makinesinin de çok çeşitleri bulunmaktadır. İhtiyaca göre 3, 4 hatta 40 çerçeve alacak şekilde yapılmış olanları vardır. Kovan sayısı çok olan profesyonel arıcılar için elektrikle çalışanları da yapılmıştır.
Bal süzme makinesi alırken ihtiyacımıza en iyi cevap verecek olanı tercih edilmelidir. Kovan sayısını artırmayı düşünenler muhakkak fazla sayıda çerçeve alan tipleri tercih etmelidir.
İyi bir bal süzme makinesi muhakkak paslanmaz çelikten yapılmalıdır. Çerçeve konulacak yerler sağlam ve çerçevenin konulmasını kolaylaştıracak şekilde olmalıdır.
Dişli düzeneğin kalitesi de bal süzme makinesinin verimliliğini etkileyen faktörlerdendir.
Bal mumu arıtma cihazları
BALMUMU ARITMA CİHAZLARI
Baldan sonra en değerli arı ürünlerinden olan balmumunu eriterek saf hale getirmek için bir çok yöntem bulunur. Fakat en zahmetsiz yöntem bu iş için geliştirilmiş aletleri kullanmaktır.
Balmumunu değerinden kaybetmeden eriten en verimli alet içiçe geçmiş iki kazandan oluşan ve benmari usuluyle balmumunu eriten alettir. Dıştaki kazanın içine su konur ve alttan ısıtılır. Balmumları içteki kazana konur. Isınan suyun buharı kazandaki mumları eritmeye başlar. Filtre sisteminden geçen balmumları saf bir şekilde musluktan akar.
Benmari usulünde balmumu doğrudan ateşle ya da ısı kaynağıyla temas etmez. Arada muhakkak su bulunur. Suyun sıcaklığı belli dereceyi geçmeyeceği için balmunun yanması önlenmiş olur
Baldan sonra en değerli arı ürünlerinden olan balmumunu eriterek saf hale getirmek için bir çok yöntem bulunur. Fakat en zahmetsiz yöntem bu iş için geliştirilmiş aletleri kullanmaktır.
Balmumunu değerinden kaybetmeden eriten en verimli alet içiçe geçmiş iki kazandan oluşan ve benmari usuluyle balmumunu eriten alettir. Dıştaki kazanın içine su konur ve alttan ısıtılır. Balmumları içteki kazana konur. Isınan suyun buharı kazandaki mumları eritmeye başlar. Filtre sisteminden geçen balmumları saf bir şekilde musluktan akar.
Benmari usulünde balmumu doğrudan ateşle ya da ısı kaynağıyla temas etmez. Arada muhakkak su bulunur. Suyun sıcaklığı belli dereceyi geçmeyeceği için balmunun yanması önlenmiş olur
ARICINI TAKVİMİ
Arıcılık çalışmaları genel olarak 4 ana döneme ayrılır. Bu dönemler, ilkbahar bakımı, oğul dönemi, Bal ve hasad dönemi, sonbahar bakımı ve kışlatma dönemi olarak isimlendirilir.
Aslında bu dönemler kesin sınırlarla birbirinden ayrılamayan, birbirini etkileyen süreçlerdir. Her dönemde arıcı yapması gereken işleri aksattığında , takip eden dönemde bu aksaklıklar karşısına verimi düşüren problemler olarak çıkar.
Modern arıcılıkta arıcının hedefi büyük bal toplama mevsimine kadar kovandaki arı sayısını olabildiğince artırmaktır. Bal toplama mevsiminde bu sayıyı 80.000-100.000 yapabilen arıcı o sene istediği balı alabilir. Bu sayı ne kadar düşük olursa arının getireceği nektar da o kadar az olur.
Kaynak: Güner KAYRAL Yeni Teknik Arıcılık
Aslında bu dönemler kesin sınırlarla birbirinden ayrılamayan, birbirini etkileyen süreçlerdir. Her dönemde arıcı yapması gereken işleri aksattığında , takip eden dönemde bu aksaklıklar karşısına verimi düşüren problemler olarak çıkar.
Modern arıcılıkta arıcının hedefi büyük bal toplama mevsimine kadar kovandaki arı sayısını olabildiğince artırmaktır. Bal toplama mevsiminde bu sayıyı 80.000-100.000 yapabilen arıcı o sene istediği balı alabilir. Bu sayı ne kadar düşük olursa arının getireceği nektar da o kadar az olur.
Kaynak: Güner KAYRAL Yeni Teknik Arıcılık
İlkbahar bakımı
İLKBAHAR BAKIMI
lkbaharın ilk günlerinde arıcının kovanlar üzerinde yapacağı çalışmaların, o seneki bal verimi üzerinde çok büyük etkileri olur. Bilinçli bir arıcı ilkbahar bakımını ihmal etmeyerek, arılıktaki problemleri en baştan çözer ve bal toplama mevsiminde arılarını en verimli şekilde çalıştırır.Verimi yüksek ürün almak isteyen arıcının hedefi, büyük bal toplama mevsimine kadar kovandaki arı sayısını mümkün olduğunca çok artırmak olmalıdır. Bal toplama mevsiminde bu sayıyı 80.000-100.000 yapabilen arıcı o sene istediği miktardaki balı alabilir. Bu sayı ne kadar düşük olursa arının getireceği ve depolayacağı bal da o kadar az olur.
Arazide nektar akımının yoğunlaştığı günler olarak tanımlayabileceğimiz büyük bal toplama mevsimi, ortalama olarak 10 ile 30 günlük bir süreyi kapsar. Bu dönemde bitkilerin oluşturduğu nektar miktarı en üst seviyeye çıkar. Bu süre yıl, iklim, mevsim ve coğrafi koşullara göre değişir. Arılar günlük ihtiyaçlarından artan balı ancak bu mevsimde kovanlara depolayabilirler. Toplam arıcılık faaliyetlerini mevsimlere bölersek, büyük bal toplama mevsimi süre olarak çok az bir zaman dilimini kapsar.
İlkbaharda arılıkta yapacağımız ilk işlerden biri, kış için aldığımız önlemler arıların uçuşunu engelleyecek şekildeyse bunları kaldırmaktır. Eğer kovanları yanyana yaklaştırıp üstlerini örttüysek, kovan yerleşimlerini gerçek durumlarına getirmek gerekir. Kovan giriş delikleri kapatılmışsa açılmalıdır. Ayrıca kovan uçuş deliklerini tıkayan arı ölüleri temizlenmelidir.
İLK BAKIM VE KOVANLARIN DIŞTAN MUAYENESİ
Arılar ilkbaharın sıcak günlerinde özellikle dışkılamak için dışarı çıkma fırsatını kaçırmaz. Etrafta çiçekler açmaya başladığı zaman artık kovana polen de taşımaya başlarlar. Fakat geceleri soğuk ve gündüzleri de sıcaklık değişken olduğu için, havalar iyice ısınıncaya kadar kovanı açmak doğru değildir. Çünkü böyle bir hareket yavruların üşümesine neden olacağı gibi, kovan ısısını düşürdüğü için bal tüketimini de artırır. Ayrıca soğuk havalarda kovan kapağının açılması arıları paniğe sevkeder ve çok hırçınlaştırır. Bu yüzden havalar ısınıncaya kadar kovanı dıştan muayene ederek ve arıların hareketlerine bakarak problemleri tesbit etmek gerekir. Arıcının dıştan muayene yaparak tesbit etmesi gereken durumlar şunlardır:
a) Ana arının varlığı: Bir kovanın hayatiyetini devam ettirebilmesi için ilkbaharda ana arının var olup olmadığı çok önemlidir. Müsait günlerde arılar hızlı bir şekilde çalışıp kovana polen getiriyorlarsa bu ana arının varlığına işarettir. Eğer arılar polen taşımıyor ve kovanın dış yüzünde geziniyorlarsa ana arı büyük ihtimalle kışın ölmüştür.
b) Besin durumu: Kovan alt tablasında görülen balmumu kırıntıları arıların açlık çektiğini gösteren işaretlerden biridir. Ayrıca larvalar dışarı atılmaya başlanmışsa, bunun sebebi yavruların üşümesi olabileceği gibi, aç kalmaları da olabilir. Dışarıya yoğun bir şekilde ölü arı atılıyor olması da akla, kovan içinde oluşan bir hastalık dışında, besin durumunun kritik seviyede olduğunu getirir. Besin durumu azaldığında kovan içindeki yaşlı arılar genç nesillerin yaşama şanslarını artırmak için intihar etmeye başlar. Arılar genelde kafalarını petek gözü içine sokup havasız kalmak suretiyle intihar ederler.
Bir kovanın ortalama ağırlığı biliniyorsa, kucağımıza alıp tartarak içindeki yiyecek durumunu tahmin edebiliriz.
Bu dönemde havalar iyice ısınmadığı için arılara şerbet vermek doğru değildir. İhtiyacı olan kovanlara acilen katı yem vermek gerekir. Pratik bilgiler kısmında anlatıldığı gibi pudra şekeri ve süzme baldan arı keki yapılarak yemleme deliğinden verilir. Eğer arı keki yapılacak malzeme bulunamıyorsa, geçen dönemden kalan ballı bir çerçevenin sırları alınarak kuluçkalık çerçevelerinin üzerine yatırılır. Üzeri hemen bir bezle örtülerek kapak kapatılır.
c) Kovan mevcudu: İşçi arılar kovana birer ikişer girip çıkıyorlarsa, kovanın arı mevcudu az ve dolayısıyla zayıf sayılır. Ama işçi arıların canlı bir şekilde üçer beşer girip çıkması o kovanın güçlü olduğunu gösterir. Ayrıca akşam arılar yerlerine girdikten sonra, kovana kulağımızı dayayıp bir elimizde tıklatınca, güçlü kovanlar çok hızlı tepki verir ve güçlü bir vızıltı çıkarır. Güçsüz kovanların vızıltısı ise çok zayıftır.
d) Hastalık durumu: Kovandaki arıların herhangi bir hastalığa yakalanıp yakalanmadığı da uçuşları gözlemlenerek tahmin edilebilir. Kovan tablasında normalinden çok fazla arı ölüsü varsa ve kovandaki besin miktarının da yeterli olduğu biliniyorsa, bu durumda hastalıktan şüphelenilmelidir.
Yerlerde kanatsız arılar geziniyorsa varroa hastalığı var demektir. Yerlerde ve uçma tahtası etrafında küçük gruplar varsa ve arılar uçmuyorsa nosema hastalığından şüphelenmelidir. Arılar içeriden kovan uçma tablasına mumya görünüşlü yavru ölüleri taşıyorsa, kireç ya da taş hastalığı vardır. Dışarı çıktıkları ilk birkaç gün arıların ishal olması normaldir. Fakat daha uzunca bir süre uçuç tablası ve arılığın önü kirleniyorsa dizanteriden şüphe edilmelidir.
Dıştan muayene esnasında problem tesbit edilen kovanlar işaretlenerek, içten muayene esnasında ilk önce bunlara bakılmalıdır.
BÜYÜK BAKIM VE KOVANLARIN İÇTEN MUAYENESİ
Havalar iyice ısınıp, gündüz ve gece arasındaki sıcaklık farkı azaldığında, artık kovanların büyük bakım ve içten muayenesinin zamanı gelmiş demektir. Bakıma sakin ve güneşli bir günün sabahında başlanır. Bakım esnasında sırasıyla şu işleri yapmak gerekir:
a) Eğer arılar hırçınsa körük yakılır ve usulüne uygun şekilde kovana duman verilir. Duman usulüne uygun verilmezse arılarda tam tersi bir etki yapar ve onları daha da hırçınlaştırır. Bu dönemde arazide nektar akımı yeterli olmadığı ve kovandaki besin miktarı da kritik seviyede olduğu için, arılar stres altındadır. Dolayısıyla bu dönemde arılar her zamankinden daha hırçın olur. Körük bol duman verecek şekilde pratik bilgiler bölümünde anlatıldığı gibi yakılır. Uçma deliğinden yavaş dalgalar halinde 2-3 kere duman verilir ve yaklaşık 2 dakika beklendikten sonra, gürültü yapmamaya dikkat ederek, üst kapak örtüsü açılarak kontrole başlanır. Eğer gerekirse üst kapak örtüsünün kenarlarından da bir kaç kere yavaşça duman verilir.
Yavruların üşümemesi için, üst kapak örtüsünün tamamı birden açılmaz. Eğer kovan üst kapak örtüsü tek parça ise, kaldırıldıktan sonra kovan üstü açık bırakılmayarak, bir bezle örtülür ve gerektiği kadarı açılır. Kontrol sırasında telaşsız ve hızlı bir şekilde hareket edilir.
b) Kovan çerçeveleri birer birer elden geçirilerek durumları kontrol edilir. Bu kontrol sırasında işçi arı sayısı, yumurta ve larva durumu, bal, polen durumu gözden geçirilir.
Çerçeveler kovan üzerinde tutularak kontrol edilir. Böylece ana arının dışarı düşerek telef olma riski ortadan kaldırılmış olur.
Aynı çerçevede farklı büyüme aşamasındaki larvalar karışık halde duruyorsa ve aralarda boş gözler de varsa, bu ana arının yaşlılığının ya da verimsizliğinin işaretidir. Aslında aynı çerçevede farklı aşamalarda larvalar bulunması normaldir. Fakat verimli bir anaarı, hücre aralarında hiç boşluk bırakmadan yumurtlar ve yavrulu alanlar bir şerit şeklinde birbirini takip eder. Farklı aşamalardaki larvaların oluşturduğu alanlar düzgün görünümlüdür, birbirine karışmış şekilde değildir.
Arılar özellikle soğuk havalarda kovan içerisinde salkım düzeni oluştururlar. Bu yüzden ilkbaharın ilk günlerinde, arıların yoğun olarak bulunduğu kovanın ortasındaki çerçevelerde daha çok kuluçka bulunur, kenarlara doğru ilerledikçe hem arı sayısı hem de kuluçka sayısı azalır. Havalar iyice ısınıp, arılar kovana yayılmaya başladıkça kenarlara doğru olan çerçevelerde de kuluçka sayısı artmaya başlar.
Kuluçkalıktaki ısının sabit tutulabilmesi için, arılar tarafından işgal edilmemiş çerçevereler çıkarılıp, kovan bölme tahtası konarak kovan içinin hacmi küçültülür. Bölme tahtasının boş kalan bölümüne saman, ot, gazete vesaire doldurularak izolasyon sağlanır. Yine kovan üst örtüsünün yavruların üşümeyeceği şekilde elden geçirilmesi gerekir.
Bir de geçen dönemden kalan ballı çerçeveler çok yer işgal ederek ana arıya yumurtlama alanı bırakmamış olabilir. Bu çerçeveler alınarak yerine kabartılmış veya temel petekli çerçeve takılır. Ya da arazideki nektar akımı çok olduğu için arılar bol miktarda bal getirerek depoladıkları için, yine ana arıya yumurtlama alanı kalmamış olabilir.
Kuluçkalıktaki erkek arı hücreli petekler de çıkarılarak yerlerine dişi gözlü kabartılmış petek ya da hazır petek konulmalıdır.
c) Anaarının var olup olmadığına ve varsa durumuna bakılır. Kanatları yıpranmış, yaşlanmış, hastalanmış ya da bir nedenden dolayı yumurtlama yeteneği azalmış ana arılar muhakkak yenileriyle değiştirilmelidir.
d) Küf, arı biti, ishal, petek güvesi, yavru çürüklüğü gibi hastalıkların olup olmadığı kontrol edilir. Kovanda tespit edilen hastalıklar için gerekli önlemler mutlaka alınmalıdır. Ülkemizde bütün arı hastalıkları ile ilgili ilaçlar bulunmaktadır. Bu ilaçların ruhsatlı olmasına ve yalnızca arılar için üretilmiş olmasına dikkat edilmelidir. Bu dönemde hastalık olmasa bile koruyucu bir takım ilaçlar ve vitaminler de verilebilir. Hastalıklarla ilgili koruyucu ve tedavi edici ilaçlamaları ilkbaharda, arı nüfusunun en az düzeyde olduğu bu dönemde yapmaya dikkat etmelidir. Çünkü bu dönemde yapılan ilaçlama bal mevsimi henüz başlamamış olduğu için, üretilen balda ilaç kalıntısı riskini en aza indirir.
e) Kovanın fiziki yapısı gözden geçirilir. Arıların gelişmesine engel olacak kusurlar varsa kovan muhakkak değiştirilir. Muayeneden sonra problemli olduğu tesbit edilen kovanlar arılık dışına çıkarılarak gerekli bakımları yapılır. Rutubetlenmiş ve küflenmiş kovanlar güneşe konularak kurutulur. Daha sonra delik, çatlak ya sökülmüş yerleri çakılırak tamir edilir. Kovan, içindeki artıklar kazındıktan sonra pürmüz lambasıyla ya da yanan bir ateşin üzerine tutularak dezenfekte edilir. Boya ihtiyacı olan kovan hiç ihmal edilmeden boyanır.
f) Çerçevelerdeki ve kovan iç yüzeyindeki fazla petek parçaları kesilip toplanır. Özellikle arıların işgal etmediği aşırı siyahlaşmış ve eskimiş petekler alınarak yerine yeni petekli çerçeveler takılır. Mümkünse her yıl kuluçkalıktaki eski çerçevelerin yarısını değiştirmek kovanın sağlıklı gelişmesini olumlu yönde etkiler.g) Kuluçkalıkta 10 çerçeve bulunan bir kovanda 2 çerçeve arı kalmışsa bu aile zayıftır. 3-4 çerçeve arı varsa ve ana arısı yaşlı ve hasta ise bu kovan da zayıftır. Fakat 3-4 çerçeveli kovanın ana arısı kaliteliyse bu arı orta güçtedir. Arılı çerçeve sayısı 4'ten fazla ve ana arısı da çalışkansa bu kovan büyük bal toplama mevsimine kadar kendisini geliştirebilir demektir ve güçlü kovan sayılır.
Kovan mevcudu az ise bu kovan başka bir kovan ile muhakkak birleştirilmelidir. 1 tane güçlü kovan 10 tane zayıf kovandan daha fazla bal üretir. Kovan mevcudu 3-4 çerçeve olmakla birlikte anası çalışkan kovanlara, diğer güçlü kovanlardan yavrulu petek takviyesi yapmak gerekir. Güçlü kovanda tespit edilen kapalı gözlü yavrulu petek yerinden alınır, üzerindeki arılar silkilerek güçlendirilmek istenen kovanın uygun yerine konur.h) Besin durumu kritik seviyeye inmişse kovanlar muhakkak beslenmelidir. Aslında ana arıyı yumurtlamaya teşvik etmek için, kovanlarda bal olması durumunda bile kovana şerbet verilmelidir. Havaların soğuk olduğu ve kovanın açılmasının riskli olduğu günlerde arıları kek ile beslemek doğrudur. Ama havalar ısındıktan sonra şerbet rahatlıkla verilebilir.
Arılar çoğunlukla soğuk kış aylarında değil, havaların ısınmaya başladığı ilkbahar aylarında sönerler. Çünkü soğuk günlerde arılar kış uykusundadır ve çok az besin tüketir. Fakat havaların ısınmasıyla arı faaliyete geçer ve besin tüketimi çok yükselir. Arazide bal kaynakları da henüz oluşmadığından bu dönemde besinsiz kalan arı kovanı sönmeye mahkum olur.
Eğer kovanda ballı ve üzeri sırlı çerçeveler varsa arıların beslenmesine yardımcı olmaki için bu çerçevelerin sırlarını çizerek yerine koymak gerekir.
Kovanda hiç yiyecek kalmamış ve arılar da açlıktan zayıf düşmüşse muhtemelen vereceğimiz şerbeti yiyemeyeceklerdir. Bu gibi durumlarla karşılaşıldığında hemen ılık şerbet yapılır ve arıları çok ıslatmayacak şekilde kovana püskürtülür. Bu işlemle canlanan arılara daha sonra şerbet vererek kovan sönmekten kurtarılır.
ı) Eğer arılık çevresinde doğal su kaynakları yoksa, arıların su ihtiyaçlarını gidereceği önlemler alınmalıdır.
BALLIK KONULMASI
Arılara gerekli bakım yapıldıktan sonra, ilkbaharın ilerleyen günlerinde arazide bal kaynakları gün geçtikçe çoğalır. Anası çalışkan olan ve problemleri çözülmüş kovanlar hızla gelişmeye başlar. Özellikle bölme tahtası konmuş kovanlar takip edilip, arı sıkışmadan kovan iç hacmi artırılır. Arılar çerçevelerin üst kısımlarına beyaz petek örmeye ve kovanlar da 8-9 çerçeve arıya ulaşınca artık ballık koyma zamanı gelmiştir. Ballık koymak için arıların kuluçkalıkta sıkışmasını beklememek gerekir. Çünkü sıkışan arı kolaylıkla oğul vermeye meyledecektir. Ballık konulması aynı zamanda arının oğula eğilim göstermesini engelleyen önlemlerden birisidir.
Kovana ilave verilmeden önce kuluçkalıktaki çerçeveleri gözden geçirerek varsa ana memelerini temizlemek gerekir. Bu işlemden sonra ballık konur. Ballığa mümkünse 1-2 tane kabartılmış petek konulması uygun olur. Eğer arı yukarı çıkmakta nazlanıyorsa bu kabartılmış peteklere şerbet dökülür. Ayrıca kuluçkalıktan alınacak arılı bir çerçevenin ballığa konulması da arının yukarı çıkmasını teşvik eder.
Arılar iyice çoğalıp birinci ilavedeki bütün çerçeveleri kabartarak bal koymaya başladıklarında artık ikinci ballığı koyma zamanı da gelmiştir. İkinci ballık genellikle birinci ballıkla kuluçkalık arasına konulur. İkinci ballığı koyma esnasında da kuluçkalığı iyice gözden geçirerek varsa ana memelerini keserek kovanın oğul eğilimini engellemek gerekir.
İlkbahar mevsimi kuluçka faaliyetlerinin en yoğun olduğu dönemdir. Oğul dönemiyle birlikte ana arı yumurtlamayı kestiği için bu faaliyet durma noktasına gelir.
İlkbaharda kovan içinde kuluçka faaliyetlerinin olanca hızıyla sürdüğünün ve koloniye yeni bireylerin katıldığının en büyük göstergesi genç arıların kovan belleme uçuşlarıdır. Özellikle öğleden sonraları genç arılar kovan dışında yüzleri kovana dönük olarak toplu halde uçuş yaparlar. Bu uçuşlar kalabalık olursa çoğu zaman acemi arıcılar tarafından oğul çıktığı zannedilir.
lkbaharın ilk günlerinde arıcının kovanlar üzerinde yapacağı çalışmaların, o seneki bal verimi üzerinde çok büyük etkileri olur. Bilinçli bir arıcı ilkbahar bakımını ihmal etmeyerek, arılıktaki problemleri en baştan çözer ve bal toplama mevsiminde arılarını en verimli şekilde çalıştırır.Verimi yüksek ürün almak isteyen arıcının hedefi, büyük bal toplama mevsimine kadar kovandaki arı sayısını mümkün olduğunca çok artırmak olmalıdır. Bal toplama mevsiminde bu sayıyı 80.000-100.000 yapabilen arıcı o sene istediği miktardaki balı alabilir. Bu sayı ne kadar düşük olursa arının getireceği ve depolayacağı bal da o kadar az olur.
Arazide nektar akımının yoğunlaştığı günler olarak tanımlayabileceğimiz büyük bal toplama mevsimi, ortalama olarak 10 ile 30 günlük bir süreyi kapsar. Bu dönemde bitkilerin oluşturduğu nektar miktarı en üst seviyeye çıkar. Bu süre yıl, iklim, mevsim ve coğrafi koşullara göre değişir. Arılar günlük ihtiyaçlarından artan balı ancak bu mevsimde kovanlara depolayabilirler. Toplam arıcılık faaliyetlerini mevsimlere bölersek, büyük bal toplama mevsimi süre olarak çok az bir zaman dilimini kapsar.
İlkbaharda arılıkta yapacağımız ilk işlerden biri, kış için aldığımız önlemler arıların uçuşunu engelleyecek şekildeyse bunları kaldırmaktır. Eğer kovanları yanyana yaklaştırıp üstlerini örttüysek, kovan yerleşimlerini gerçek durumlarına getirmek gerekir. Kovan giriş delikleri kapatılmışsa açılmalıdır. Ayrıca kovan uçuş deliklerini tıkayan arı ölüleri temizlenmelidir.
İLK BAKIM VE KOVANLARIN DIŞTAN MUAYENESİ
Arılar ilkbaharın sıcak günlerinde özellikle dışkılamak için dışarı çıkma fırsatını kaçırmaz. Etrafta çiçekler açmaya başladığı zaman artık kovana polen de taşımaya başlarlar. Fakat geceleri soğuk ve gündüzleri de sıcaklık değişken olduğu için, havalar iyice ısınıncaya kadar kovanı açmak doğru değildir. Çünkü böyle bir hareket yavruların üşümesine neden olacağı gibi, kovan ısısını düşürdüğü için bal tüketimini de artırır. Ayrıca soğuk havalarda kovan kapağının açılması arıları paniğe sevkeder ve çok hırçınlaştırır. Bu yüzden havalar ısınıncaya kadar kovanı dıştan muayene ederek ve arıların hareketlerine bakarak problemleri tesbit etmek gerekir. Arıcının dıştan muayene yaparak tesbit etmesi gereken durumlar şunlardır:
a) Ana arının varlığı: Bir kovanın hayatiyetini devam ettirebilmesi için ilkbaharda ana arının var olup olmadığı çok önemlidir. Müsait günlerde arılar hızlı bir şekilde çalışıp kovana polen getiriyorlarsa bu ana arının varlığına işarettir. Eğer arılar polen taşımıyor ve kovanın dış yüzünde geziniyorlarsa ana arı büyük ihtimalle kışın ölmüştür.
b) Besin durumu: Kovan alt tablasında görülen balmumu kırıntıları arıların açlık çektiğini gösteren işaretlerden biridir. Ayrıca larvalar dışarı atılmaya başlanmışsa, bunun sebebi yavruların üşümesi olabileceği gibi, aç kalmaları da olabilir. Dışarıya yoğun bir şekilde ölü arı atılıyor olması da akla, kovan içinde oluşan bir hastalık dışında, besin durumunun kritik seviyede olduğunu getirir. Besin durumu azaldığında kovan içindeki yaşlı arılar genç nesillerin yaşama şanslarını artırmak için intihar etmeye başlar. Arılar genelde kafalarını petek gözü içine sokup havasız kalmak suretiyle intihar ederler.
Bir kovanın ortalama ağırlığı biliniyorsa, kucağımıza alıp tartarak içindeki yiyecek durumunu tahmin edebiliriz.
Bu dönemde havalar iyice ısınmadığı için arılara şerbet vermek doğru değildir. İhtiyacı olan kovanlara acilen katı yem vermek gerekir. Pratik bilgiler kısmında anlatıldığı gibi pudra şekeri ve süzme baldan arı keki yapılarak yemleme deliğinden verilir. Eğer arı keki yapılacak malzeme bulunamıyorsa, geçen dönemden kalan ballı bir çerçevenin sırları alınarak kuluçkalık çerçevelerinin üzerine yatırılır. Üzeri hemen bir bezle örtülerek kapak kapatılır.
c) Kovan mevcudu: İşçi arılar kovana birer ikişer girip çıkıyorlarsa, kovanın arı mevcudu az ve dolayısıyla zayıf sayılır. Ama işçi arıların canlı bir şekilde üçer beşer girip çıkması o kovanın güçlü olduğunu gösterir. Ayrıca akşam arılar yerlerine girdikten sonra, kovana kulağımızı dayayıp bir elimizde tıklatınca, güçlü kovanlar çok hızlı tepki verir ve güçlü bir vızıltı çıkarır. Güçsüz kovanların vızıltısı ise çok zayıftır.
d) Hastalık durumu: Kovandaki arıların herhangi bir hastalığa yakalanıp yakalanmadığı da uçuşları gözlemlenerek tahmin edilebilir. Kovan tablasında normalinden çok fazla arı ölüsü varsa ve kovandaki besin miktarının da yeterli olduğu biliniyorsa, bu durumda hastalıktan şüphelenilmelidir.
Yerlerde kanatsız arılar geziniyorsa varroa hastalığı var demektir. Yerlerde ve uçma tahtası etrafında küçük gruplar varsa ve arılar uçmuyorsa nosema hastalığından şüphelenmelidir. Arılar içeriden kovan uçma tablasına mumya görünüşlü yavru ölüleri taşıyorsa, kireç ya da taş hastalığı vardır. Dışarı çıktıkları ilk birkaç gün arıların ishal olması normaldir. Fakat daha uzunca bir süre uçuç tablası ve arılığın önü kirleniyorsa dizanteriden şüphe edilmelidir.
Dıştan muayene esnasında problem tesbit edilen kovanlar işaretlenerek, içten muayene esnasında ilk önce bunlara bakılmalıdır.
BÜYÜK BAKIM VE KOVANLARIN İÇTEN MUAYENESİ
Havalar iyice ısınıp, gündüz ve gece arasındaki sıcaklık farkı azaldığında, artık kovanların büyük bakım ve içten muayenesinin zamanı gelmiş demektir. Bakıma sakin ve güneşli bir günün sabahında başlanır. Bakım esnasında sırasıyla şu işleri yapmak gerekir:
a) Eğer arılar hırçınsa körük yakılır ve usulüne uygun şekilde kovana duman verilir. Duman usulüne uygun verilmezse arılarda tam tersi bir etki yapar ve onları daha da hırçınlaştırır. Bu dönemde arazide nektar akımı yeterli olmadığı ve kovandaki besin miktarı da kritik seviyede olduğu için, arılar stres altındadır. Dolayısıyla bu dönemde arılar her zamankinden daha hırçın olur. Körük bol duman verecek şekilde pratik bilgiler bölümünde anlatıldığı gibi yakılır. Uçma deliğinden yavaş dalgalar halinde 2-3 kere duman verilir ve yaklaşık 2 dakika beklendikten sonra, gürültü yapmamaya dikkat ederek, üst kapak örtüsü açılarak kontrole başlanır. Eğer gerekirse üst kapak örtüsünün kenarlarından da bir kaç kere yavaşça duman verilir.
Yavruların üşümemesi için, üst kapak örtüsünün tamamı birden açılmaz. Eğer kovan üst kapak örtüsü tek parça ise, kaldırıldıktan sonra kovan üstü açık bırakılmayarak, bir bezle örtülür ve gerektiği kadarı açılır. Kontrol sırasında telaşsız ve hızlı bir şekilde hareket edilir.
b) Kovan çerçeveleri birer birer elden geçirilerek durumları kontrol edilir. Bu kontrol sırasında işçi arı sayısı, yumurta ve larva durumu, bal, polen durumu gözden geçirilir.
Çerçeveler kovan üzerinde tutularak kontrol edilir. Böylece ana arının dışarı düşerek telef olma riski ortadan kaldırılmış olur.
Aynı çerçevede farklı büyüme aşamasındaki larvalar karışık halde duruyorsa ve aralarda boş gözler de varsa, bu ana arının yaşlılığının ya da verimsizliğinin işaretidir. Aslında aynı çerçevede farklı aşamalarda larvalar bulunması normaldir. Fakat verimli bir anaarı, hücre aralarında hiç boşluk bırakmadan yumurtlar ve yavrulu alanlar bir şerit şeklinde birbirini takip eder. Farklı aşamalardaki larvaların oluşturduğu alanlar düzgün görünümlüdür, birbirine karışmış şekilde değildir.
Arılar özellikle soğuk havalarda kovan içerisinde salkım düzeni oluştururlar. Bu yüzden ilkbaharın ilk günlerinde, arıların yoğun olarak bulunduğu kovanın ortasındaki çerçevelerde daha çok kuluçka bulunur, kenarlara doğru ilerledikçe hem arı sayısı hem de kuluçka sayısı azalır. Havalar iyice ısınıp, arılar kovana yayılmaya başladıkça kenarlara doğru olan çerçevelerde de kuluçka sayısı artmaya başlar.
Kuluçkalıktaki ısının sabit tutulabilmesi için, arılar tarafından işgal edilmemiş çerçevereler çıkarılıp, kovan bölme tahtası konarak kovan içinin hacmi küçültülür. Bölme tahtasının boş kalan bölümüne saman, ot, gazete vesaire doldurularak izolasyon sağlanır. Yine kovan üst örtüsünün yavruların üşümeyeceği şekilde elden geçirilmesi gerekir.
Bir de geçen dönemden kalan ballı çerçeveler çok yer işgal ederek ana arıya yumurtlama alanı bırakmamış olabilir. Bu çerçeveler alınarak yerine kabartılmış veya temel petekli çerçeve takılır. Ya da arazideki nektar akımı çok olduğu için arılar bol miktarda bal getirerek depoladıkları için, yine ana arıya yumurtlama alanı kalmamış olabilir.
Kuluçkalıktaki erkek arı hücreli petekler de çıkarılarak yerlerine dişi gözlü kabartılmış petek ya da hazır petek konulmalıdır.
c) Anaarının var olup olmadığına ve varsa durumuna bakılır. Kanatları yıpranmış, yaşlanmış, hastalanmış ya da bir nedenden dolayı yumurtlama yeteneği azalmış ana arılar muhakkak yenileriyle değiştirilmelidir.
d) Küf, arı biti, ishal, petek güvesi, yavru çürüklüğü gibi hastalıkların olup olmadığı kontrol edilir. Kovanda tespit edilen hastalıklar için gerekli önlemler mutlaka alınmalıdır. Ülkemizde bütün arı hastalıkları ile ilgili ilaçlar bulunmaktadır. Bu ilaçların ruhsatlı olmasına ve yalnızca arılar için üretilmiş olmasına dikkat edilmelidir. Bu dönemde hastalık olmasa bile koruyucu bir takım ilaçlar ve vitaminler de verilebilir. Hastalıklarla ilgili koruyucu ve tedavi edici ilaçlamaları ilkbaharda, arı nüfusunun en az düzeyde olduğu bu dönemde yapmaya dikkat etmelidir. Çünkü bu dönemde yapılan ilaçlama bal mevsimi henüz başlamamış olduğu için, üretilen balda ilaç kalıntısı riskini en aza indirir.
e) Kovanın fiziki yapısı gözden geçirilir. Arıların gelişmesine engel olacak kusurlar varsa kovan muhakkak değiştirilir. Muayeneden sonra problemli olduğu tesbit edilen kovanlar arılık dışına çıkarılarak gerekli bakımları yapılır. Rutubetlenmiş ve küflenmiş kovanlar güneşe konularak kurutulur. Daha sonra delik, çatlak ya sökülmüş yerleri çakılırak tamir edilir. Kovan, içindeki artıklar kazındıktan sonra pürmüz lambasıyla ya da yanan bir ateşin üzerine tutularak dezenfekte edilir. Boya ihtiyacı olan kovan hiç ihmal edilmeden boyanır.
f) Çerçevelerdeki ve kovan iç yüzeyindeki fazla petek parçaları kesilip toplanır. Özellikle arıların işgal etmediği aşırı siyahlaşmış ve eskimiş petekler alınarak yerine yeni petekli çerçeveler takılır. Mümkünse her yıl kuluçkalıktaki eski çerçevelerin yarısını değiştirmek kovanın sağlıklı gelişmesini olumlu yönde etkiler.g) Kuluçkalıkta 10 çerçeve bulunan bir kovanda 2 çerçeve arı kalmışsa bu aile zayıftır. 3-4 çerçeve arı varsa ve ana arısı yaşlı ve hasta ise bu kovan da zayıftır. Fakat 3-4 çerçeveli kovanın ana arısı kaliteliyse bu arı orta güçtedir. Arılı çerçeve sayısı 4'ten fazla ve ana arısı da çalışkansa bu kovan büyük bal toplama mevsimine kadar kendisini geliştirebilir demektir ve güçlü kovan sayılır.
Kovan mevcudu az ise bu kovan başka bir kovan ile muhakkak birleştirilmelidir. 1 tane güçlü kovan 10 tane zayıf kovandan daha fazla bal üretir. Kovan mevcudu 3-4 çerçeve olmakla birlikte anası çalışkan kovanlara, diğer güçlü kovanlardan yavrulu petek takviyesi yapmak gerekir. Güçlü kovanda tespit edilen kapalı gözlü yavrulu petek yerinden alınır, üzerindeki arılar silkilerek güçlendirilmek istenen kovanın uygun yerine konur.h) Besin durumu kritik seviyeye inmişse kovanlar muhakkak beslenmelidir. Aslında ana arıyı yumurtlamaya teşvik etmek için, kovanlarda bal olması durumunda bile kovana şerbet verilmelidir. Havaların soğuk olduğu ve kovanın açılmasının riskli olduğu günlerde arıları kek ile beslemek doğrudur. Ama havalar ısındıktan sonra şerbet rahatlıkla verilebilir.
Arılar çoğunlukla soğuk kış aylarında değil, havaların ısınmaya başladığı ilkbahar aylarında sönerler. Çünkü soğuk günlerde arılar kış uykusundadır ve çok az besin tüketir. Fakat havaların ısınmasıyla arı faaliyete geçer ve besin tüketimi çok yükselir. Arazide bal kaynakları da henüz oluşmadığından bu dönemde besinsiz kalan arı kovanı sönmeye mahkum olur.
Eğer kovanda ballı ve üzeri sırlı çerçeveler varsa arıların beslenmesine yardımcı olmaki için bu çerçevelerin sırlarını çizerek yerine koymak gerekir.
Kovanda hiç yiyecek kalmamış ve arılar da açlıktan zayıf düşmüşse muhtemelen vereceğimiz şerbeti yiyemeyeceklerdir. Bu gibi durumlarla karşılaşıldığında hemen ılık şerbet yapılır ve arıları çok ıslatmayacak şekilde kovana püskürtülür. Bu işlemle canlanan arılara daha sonra şerbet vererek kovan sönmekten kurtarılır.
ı) Eğer arılık çevresinde doğal su kaynakları yoksa, arıların su ihtiyaçlarını gidereceği önlemler alınmalıdır.
BALLIK KONULMASI
Arılara gerekli bakım yapıldıktan sonra, ilkbaharın ilerleyen günlerinde arazide bal kaynakları gün geçtikçe çoğalır. Anası çalışkan olan ve problemleri çözülmüş kovanlar hızla gelişmeye başlar. Özellikle bölme tahtası konmuş kovanlar takip edilip, arı sıkışmadan kovan iç hacmi artırılır. Arılar çerçevelerin üst kısımlarına beyaz petek örmeye ve kovanlar da 8-9 çerçeve arıya ulaşınca artık ballık koyma zamanı gelmiştir. Ballık koymak için arıların kuluçkalıkta sıkışmasını beklememek gerekir. Çünkü sıkışan arı kolaylıkla oğul vermeye meyledecektir. Ballık konulması aynı zamanda arının oğula eğilim göstermesini engelleyen önlemlerden birisidir.
Kovana ilave verilmeden önce kuluçkalıktaki çerçeveleri gözden geçirerek varsa ana memelerini temizlemek gerekir. Bu işlemden sonra ballık konur. Ballığa mümkünse 1-2 tane kabartılmış petek konulması uygun olur. Eğer arı yukarı çıkmakta nazlanıyorsa bu kabartılmış peteklere şerbet dökülür. Ayrıca kuluçkalıktan alınacak arılı bir çerçevenin ballığa konulması da arının yukarı çıkmasını teşvik eder.
Arılar iyice çoğalıp birinci ilavedeki bütün çerçeveleri kabartarak bal koymaya başladıklarında artık ikinci ballığı koyma zamanı da gelmiştir. İkinci ballık genellikle birinci ballıkla kuluçkalık arasına konulur. İkinci ballığı koyma esnasında da kuluçkalığı iyice gözden geçirerek varsa ana memelerini keserek kovanın oğul eğilimini engellemek gerekir.
İlkbahar mevsimi kuluçka faaliyetlerinin en yoğun olduğu dönemdir. Oğul dönemiyle birlikte ana arı yumurtlamayı kestiği için bu faaliyet durma noktasına gelir.
İlkbaharda kovan içinde kuluçka faaliyetlerinin olanca hızıyla sürdüğünün ve koloniye yeni bireylerin katıldığının en büyük göstergesi genç arıların kovan belleme uçuşlarıdır. Özellikle öğleden sonraları genç arılar kovan dışında yüzleri kovana dönük olarak toplu halde uçuş yaparlar. Bu uçuşlar kalabalık olursa çoğu zaman acemi arıcılar tarafından oğul çıktığı zannedilir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)